Gelişememiş ülkelerin halklarının en büyük sorunu gelişmiş ülkelere imrenerek bakmaları ve gelişmenin onlarda var olan insanüstü yeteneklere bağlı olduğu gibi bir yalana inanmalarıdır. Örneğin Tanzimat sonrası Batı’ya kimya öğrensin diye kısıtlı devlet imkanları ile gönderilen bir zat ‘ Madam Curie’nin arka sokaklardaki evinde geliştirdiği füzyonu öğrenmek yerine, Şanzelize deki debdebeye vurulmuş ve “bu eğlenceli hayat İstanbul’a gelmeden biz gelişemeyiz’ diyebilmiştir.
Böyle düşünen aydınlar, süreç içerisinde kendilerini, hiç bir şey başaramayan aşağılıklar olarak ya da gelişmiş ülkeler karşısında kendilerini oldukça küçük varlıklar olarak konumlandırmışlardır. Sonuçta toplumu yönlendireceğine güvenilen aydınlar batının her yaptığının mutlak doğru olduğunu kabul eden nesiller olarak ortaya çıkmışlardır. İşin daha da vahimi günümüzde de bir çok geri kalmış ülkedeki aydınların da bu hale kahır ekseriyetinin bu şekilde iman ediyor olmasıdır.
Geri kalma sebeplerini bizim gibi çok iyi irdeleyip analiz edemeyen toplumlar günden güne birlik olma ve millet olma özelliklerini de kaybediyor ve böylece zamanla tüm bünyelerini saran aşağılık duygusuna herkes ne acıdır ki yenilmiş oluyor.
Bu durum süreç içinde gelişmiş denilen toplumların en saçma adetlerini bile, geri kaldığına inanan veya inandırılan toplumlar tarafından mal bulmuş mağripin mala sarılması gibi değerli görülmekte ve o kurtuluşun anahtarı sanılmaktadır olması da işin bir diğer acı tarafıdır.
Buna bir örnek olarak Osmanlı devletinin ve Türk milletinin son 320 yıldır yaşamış olduğu travmatik durum içindeki aydın tavrı olabilir. Osmanlı Devleti 1699 da imzaladığı Karlofça Antlaşması ile ilk toprağını kaybetmesinin ardından aydınlarımız yukarıdaki psikolojiyi yaşamaya başlamış ve hatta bu durum günümüze kadar bile varlığını sürdürmeye devam etmiştir. Şu anda toplumda görülen onca travmanın sebebi de herhalde bu olsa gerektir.
Bu duyguya kapılan toplum en basit bir olayda bile asla birleşmeye imkan bulamamakta ve ortaya oldukça keskin uçlar ve uçurumlar çıkabilmektedir. Bazen ayrılıklar birbirini dinlemeye imkan vermeyecek kadar keskin olabilmektedir.
Günümüz Türk toplumu maalesef bir cinnet ve savrulma hali yaşamaktadır. Bunun arkasında da gelişmiş ülkeler ile ülkemiz arasındaki ekonomik farkın halkta oluşturduğu aşağılık duygusunun travmatik yansıması yatmaktadır. Oysa bu vatan ağaç kabuğu kemiren dedelerimizin, onları beğenmeyen torunları için, yaptığı savaş ile kazanılmıştır. Bu bile bizi aşağıdaki değil erdem ve hakkı için savaşmak konusunda en zirvede yapar. Bir de sadece yüz yıl önce kaç devlet ve kaç özgür milletten söze edebiliyorduk düşünürseniz varlığınızın kıymeti daha iyi anlaşılabilir. Vesselam.