Medeniyetlerin birbirini etkilemesi kaçınılmaz bir zarurettir. Çünkü bir medeniyet sadece kendi çabası ve o medeniyeti oluşturan insanların çabasıyla zirveye ulaşamaz. Tüm medeniyetler sadece kendi ürettiklerini kullanıyor olsaydı bu gün gelişmiş diye nitelediğimiz tüm toplumlar günümüzden belkide 10.000 yıl öncesi gelişmişlik düzeyini yaşıyor olurdu.
Peki medeniyetler arasında üretilen bilgi nasıl transfer edilmektedir? Tabi ki her iki medeniyete de vakıf ve bilgi düzeyine hakim ciddi çevirmenler sayesinde. Nitekim eski Yunan medeniyeti Mısır ve Mezopotamya medeniyetlerinin üzerinde yükselirken, ortaya çıkan durumu daha sonraki yy’larda İslam medeniyetine transfer ederken de tüm aşamalarda bu çevirmenler görev almışlardır. Batı Medeniyeti İslam ve Yunan Medeniyetlerinin kaynaklarını kendi dillerine çevirirken yine tercümelerden faydalanmışlardır.
Medeniyetler arası transferi sadece çevirmenler mi sağlamaktadır? tabi ki hayır. Bir toplum gelişme hamlesine karar vermiş ise önce araştırmaya başlar, sonra bu araştırmaların dünyadaki karşılığına bakar ve en sonunda da bu konuda yapılmış araştırmanın var olup olmadığına varsa onun kendi diline çevrilip çevrilmediğine bakar. Eğer çevrilmemiş ise çevrilmesi için elinden geleni yapar. Eğer araştırmacılar bu çeviriyi kendileri yapabiliyor ise kendi yaparlar yok eğer yapamıyorsa bu konuda mahir birilerine yönelip bulmaları gerekir.
Şunu biliyoruz ki tarihte toplumların gelişmesi o toplum için kendi hayat sermayesinden bilime ayırdığı zaman dilimi fazla olan insanların fazlalığı ile doğru orantılıdır. İşte bu yüzden bilim adamları yani alimler oldukça önemlidir ve toplumda herkes bunlara çok özel olduğunu hissettirmek zorundadır.
İyi bir çeviri aslını aratmayacak düzeyde kaliteli sonuçlar doğurur. Bu da çevirenin olaya hakim olmasıyla bağlantılıdır. İyi bir çeviri için kesinlikle her iki dilin incelik ve yapısına hakim olmak gereklidir.