Eğitim-Öğretim ailelerimizin dolayısıyla ülkemizin en önemli konularından birisidir. Genel olarak bir anne-babaya sorduğumuzda “çocuklarımızın eğitimlerine önem verdik, şu okula gönderdik, bu bu kursa, özel derse gönderdik, cebinde harçlığını eksik etmedik ama okumadı. Bir yerlere gelmesi, el âleme muhtaç olmaması, hayatını kurtarması için çok uğraştık ama bizi dinlemedi” benzeri sözleri çokça dinlemişizdir. Acaba biz gerçek anlamda çocuklarımızın eğitimlerine önem veriyor muyuz yoksa sadece önem verdiğimizi mi düşünüyoruz? Bu soruya sağlıklı cevap vermek gerekirse!
Bahçede ağaçlarının bakımını yapan bir bahçıvanın ektiği fidandan iyi bir mahsul beklemesi için harcadığı çabalara bakarsak meseleyi anlamış olacağız.Bir bahçıvan fidanını zamanında eker ve zamanında eğik/büküklüğünü kontrol eder. Varsa bir yamukluk onu bir çıtaya/sopaya dayayarak zamanında müdahale eder, düzeltir. Fidanın yetişmesi için belli aralıklarla hem su verir hem de kökünün çevresini çapalayarak toprağına bir nefes aldırır, zararlı otlardan temizler. Meyve verecek bir fidan değilse en güzel bitkiden aşısını yapar. Belli bir büyüklüğe ulaştığı zaman daha sağlıklı olması için ayrıca budamasını da yapar. Bu arada herhangi bir hastalık bulaşmışsa acilen ilaçlandırır. Daha iyi bir ürün vermesi için gerekirse gübreleme yapar. Böylece büyüyüp meyve verme zamanına kadar sabırla bakımlarını yapar. Bu çalışma ve çabanın sonunda Rabbi ona, yerden ve bildiğimiz o kuru dallardan türlü türlü rızıklar gönderir. Ne ekmişse onu biçmeye başlar; Allah’ın izni ve çabasının sonucu olarak iyi bir hasat kaldırır. Yoksa beyhude bir bekleyiş içinde olur.
Başta şunu bilelim ki çocuklarımızın eğitim sürecini anaokulu veya ilkokuldan başladığını düşünüyorsak başta kaybetmişiz. Hepimizin bildiği üzere ağaç, yaşken eğilir. Ama yine de bir umut olması için eğitimin ortaokul veya liseden başladığını düşünelim. Ancak yine de sınıfta kaldığımızı düşünüyorum.
Çünkü öğrencilerin velilerine “tamam, fidanımızı ektik ama ona sevgi ve değer verme suyunu vermek için hiç okuluna bizzat kendisiniz ziyaret gittik mi? Kötü arkadaş ortamlarına takılıp takılmadığını öğrenmek veya yanlış yollardan uzaklaştırıp ona dosdoğru bir istikamet çizebilmek için hiç öğretmenleriyle tanışıp danıştık mı? Manevi hastalıklardan (kibir, haset, küfürbazlık, saygısızlık, sevgisizlik, iffetsizlik, namazsızlık, cahillik gibi hastalıklardan) tedavi etmek için Rabbini bilmeye, Kur’an okumaya teşvik ettik mi? Daha iyi bir ürün vermesi için sadece kendi hayatını kurtarması için değil, aynı zamanda insanlara ve Müslümanlara da faydalı olması için öğütler verdik mi? Onun problem ve sıkıntılarını dinlemek, dertlerine ortak olmak; hem bir veli hem de bir dost olabilmek için bir çaba sarf ettik mi?”
Bütün bu sorulara karşılık aldığımız cevap kocaman bir “HAYIR” ise bu durumda çocuklarımızdan nasıl bir şey bekliyoruz ki. Ama maalesef bizler dağ başına bir fidan ekiyoruz, dört yıl sonra da gelip ürün bekliyoruz. Sonra da ektiğimiz fidandan şikâyetçi oluyoruz. Atalarımız boşuna mı demişler; bakarsan bağ, bakmazsan dağ olur. Şunu unutmayalım ki öğretmeniyle velisiyle hepimiz birer bahçıvanız. Kimimiz altında oturanlara huzur veren gölgesi bol, meyvesi tatlı ağaçlar yetiştirirken; kimimiz belki de farkında olmadan gelen- geçene rahatsızlık veren dikenler yetiştiriyor.
“…Kökü sabit, dalları gökte olan…” ve “…her zaman meyvesini veren…” (İbrâhîm 24-25) bir ağaç istiyorsak en az bir bahçıvan hassasiyetini göstermeliyiz çocuklarımıza. Çocuklarımızın eğitimlerine önem vermek, sadece cebinde harçlığını eksik etmemek, iyi bir okula, özel derse göndermek olmadığını, sadece soru çözen değil sorun çözen erdemli bireyler yetiştirmemiz gerektiğini bilmemiz gerekiyor. Yoksa çocuklarımız “kökü yerden sökülmüş, ayakta duramayan kötü bir ağaç” (İbrâhîm Suresi – 26) gibi olur ki bu da ne kendisini, ne sahibini, ne de toplumumuzu mutlu eder. Selam ve Dua ile….