İNSAN – Orhan Doğangüneş – Öğretmen

Soğumuştu
hava.
Rüzgar,
kırılgan yürekleri düşünmeden, arttırıyordu şiddetini. Yağmur ise acımadan
başlamıştı ıslatmaya, garipleri.
Şimşek,
yüzlerine vuruyordu insanların yetimliğini.
Oysa böyle
havalarda çocuklar, annelerine sarılmalıydı, değil mi?
Hayat o
kadar da merhametli değildi.
Bu arada,
bir fincan çayıyla, pencere kenarındaydı, kimileri. Onlara göre bu manzarayı
izlemek, pek bir keyifliydi.
İşte, dünya
dediğimiz yer, tam olarak da böyleydi. Adalet mi? Onu kim kaybetmişti?
Çay demişken,
kimileri demli severdi kendilerini, kimileri de dertli.
Kimileri
şekersiz olsun diye ısrar ederdi, kimileri de şekerden vazgeçemezdi.
Kim bilir,
belki de şu hayatta, ağızlarını tatlandıran tek şey, çaydaki şekerdi.
Sahi ya, çay
sevilmez miydi?
“Biz suyu
bile çiğ sevmeyiz, pişirir içeriz” derdi, tekke ehli. Peki ya insanın çiğine ne
denmeliydi?
İnsan
dediğin, önce halden anlamalı idi, değil mi?
İnsan
dediğin, acıyı olgunlukla yudumlayabilmeliydi. İnsan dediğin, ne olursa olsun,
gülümseyebilmeliydi.
İnsan
dediğin bir kere haddini bilmeliydi. Çünkü o misafirdi. Ev sahibi hatırına
sabretmeliydi.
İnsan, bir
düşmanı çok, bin dostu ise az görebilmeliydi. İnsan, yeri geldiğinde
affetmesini bilmeliydi.
Merhamet mi?
İşte o insana en çok yakışan şeydi. Peki ya nezaket? Ona sahip olmayana “insan”
denilebilir miydi?
Çok değil,
bir parça da naiflik olsa sanki, tadından yenmezdi.
Sahi ya, bu
insanlar nerelerdeydi? Şairin dediği gibi, insanlar, insanlar arasında insana
hasret yaşamakta idi.
Oysa
ihtiyacımız olan tek şey sevgiydi. Bütün problemlerin sebebi, sevgi eksikliği
idi.
İnsanlar
birbirlerini yeterince sevebilseydi, kırılgan yürekler ürperir miydi?
İnsanlar
birbirlerine gerçekten değer verseydi, yağmur, garipleri ıslatabilir miydi?
İnsanlar
birbirlerine yürekten sahip çıksa idi, şimşek, yetimlikleri yüze vurabilir
miydi?
Halbuki
insanlar, bir fincan çay ile pencereden dışarıyı izlemeyi tercih etmişlerdi.
Oysa böyle
havalarda çocuklar, annelerine sarılmalıydı, değil mi?

 

Exit mobile version