İnsan bazen yaptıklarından gurur duyarken
bazen de pişman olmaktadır yaptıklarından. Bazen der ki ‘’Sıkıntılarım var beni
kimse anlamıyor.’’ Ama bir bakarsın akşama doğru mutluluktan havalara uçar
sebebi de çok basit bir fani menfaattir. Hani hep derler ya her şeye
üzülmemeye, küçük şeylerle de mutlu olmaya çalış(!). Kişi hep hayatı boyunca bu
davranışı felsefe edinse de bir yanı eksikçesine yaşar bu hayatı. Ona göre
sanki sıkıntı çeken tek odur. Hayatından lezzet alamıyormuş gibi gelir. Lakin
bilmez ki güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayatından lezzet alır.
Başına bir musibet geldiğinde ‘’Rabbim bütün sıkıntıları bana veriyorsun.’’
der, isyan edercesine. Fakat bu musibetin ardından felahı gönderen Rabbini hatıra
bile getirmez. Hep der ki ‘’Şu işlerim bir bitsin, dünyadan elimi eteğimi çekip
Rabbime yöneleceğim.’’ der. Rabbisi de ona der ki ‘’Kulum bana bir gelsin şu
işlerini bitireyim.’’ der. Arada bir de olsa okuduğu kitapta insan oğlu
nankördür der ama insanoğlu öyle bir hale gelmiş ki lisan-ı hal ile
nankörlüğünü inkar eder olmuş. Bütün bu nankörlüklerin üzerine Rabbi kulunun
rızkını gözeten ve esirgemeyendir. İşte merhamet abidesi hadise bu olsa gerek…
Peki ya ey dünya ile hemhal olmuş nefisperest insan bu derece merhamet sahibi
Rabbine bir borcun yok mu? Sen ki ey muannid insanoğlu hiç ‘’İnsan başıboş
bırakılacağını mı zanneder?’’ ayetini hatıra getirmez mi? O halde dünya
kederleriyle yoğrulan şu gönlünü gel ayette de dediği gibi Rabbini zikrederek
mutmain et. Bak aklı yok dediğin güneş bile şuursuzca her sabah doğarak lisan-ı
hal ile Rabbini zikreder. O halde ey benim kalbi, menfi arzularla; dünyevi,
lehvi ve şehvi arzularla birikmiş fani kardeşim… Şu fani ömrünü fani şeylerle
sarf et ki fenalık bulasın, Baki şeylerle sarf et ki felaha eresin. O halde ey
benim kısa ömrünü dağdağalı yaşan dostum gel şu tüm dünyevi kederlerini unut,
Allah (c.c.)‘ın tüm sıfatları ile istifade ederek de ki: ‘’Ya baki, entel
baki.’’
bazen de pişman olmaktadır yaptıklarından. Bazen der ki ‘’Sıkıntılarım var beni
kimse anlamıyor.’’ Ama bir bakarsın akşama doğru mutluluktan havalara uçar
sebebi de çok basit bir fani menfaattir. Hani hep derler ya her şeye
üzülmemeye, küçük şeylerle de mutlu olmaya çalış(!). Kişi hep hayatı boyunca bu
davranışı felsefe edinse de bir yanı eksikçesine yaşar bu hayatı. Ona göre
sanki sıkıntı çeken tek odur. Hayatından lezzet alamıyormuş gibi gelir. Lakin
bilmez ki güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayatından lezzet alır.
Başına bir musibet geldiğinde ‘’Rabbim bütün sıkıntıları bana veriyorsun.’’
der, isyan edercesine. Fakat bu musibetin ardından felahı gönderen Rabbini hatıra
bile getirmez. Hep der ki ‘’Şu işlerim bir bitsin, dünyadan elimi eteğimi çekip
Rabbime yöneleceğim.’’ der. Rabbisi de ona der ki ‘’Kulum bana bir gelsin şu
işlerini bitireyim.’’ der. Arada bir de olsa okuduğu kitapta insan oğlu
nankördür der ama insanoğlu öyle bir hale gelmiş ki lisan-ı hal ile
nankörlüğünü inkar eder olmuş. Bütün bu nankörlüklerin üzerine Rabbi kulunun
rızkını gözeten ve esirgemeyendir. İşte merhamet abidesi hadise bu olsa gerek…
Peki ya ey dünya ile hemhal olmuş nefisperest insan bu derece merhamet sahibi
Rabbine bir borcun yok mu? Sen ki ey muannid insanoğlu hiç ‘’İnsan başıboş
bırakılacağını mı zanneder?’’ ayetini hatıra getirmez mi? O halde dünya
kederleriyle yoğrulan şu gönlünü gel ayette de dediği gibi Rabbini zikrederek
mutmain et. Bak aklı yok dediğin güneş bile şuursuzca her sabah doğarak lisan-ı
hal ile Rabbini zikreder. O halde ey benim kalbi, menfi arzularla; dünyevi,
lehvi ve şehvi arzularla birikmiş fani kardeşim… Şu fani ömrünü fani şeylerle
sarf et ki fenalık bulasın, Baki şeylerle sarf et ki felaha eresin. O halde ey
benim kısa ömrünü dağdağalı yaşan dostum gel şu tüm dünyevi kederlerini unut,
Allah (c.c.)‘ın tüm sıfatları ile istifade ederek de ki: ‘’Ya baki, entel
baki.’’
VESSELAM…