Her insanın kendine ait ve diğer insanlardan farklı bir frekansı ya da tınısı vardır. Eskiler bu farklılığı ifade ederken “nev-i şahsına münhasır ( kişinin kendisine has özellikleri)” derlerdi.
Herkesin kendine ait olan bu özelliği aslında var oluşuyla, var olduğunun farkındalığı arasındaki tutarlılıktı. Bu tutarlılık başkalarıyla ilişki kurma, iletişime geçme biçimini belirleyen en önemli faktörü oluşturuyordu.
Tınısı ( frekansı) farklı olan bir bireyin çevresiyle iletişimi 3 yönde gerçekleşir. Bunlar; dikey eksende (din, tabiat, sanat, tarih ve coğrafya) yatay eksende (aile, arkadaş, toplum ve siyaset) ve köşegen (diyagonal) bağlamında (iş, mekan, madde, eğitim, tüketim ve spor) ile ilişki kurma biçiminde farklılıklar gösterir.
Kendine has özellikleri olanlar yani tını (frekans) farklılığı gösteren insanların bunları geliştirmesi özgürlüğünün ve mutluluğunun ön şartıdır.
Bu durum, bir orkestrada görev yapan çalgıların ahengine benzer. Orkestrada yaylı, üflemeli ve vurmalı çalgılarının aynı parçayı çalarken kendi doğasına uygun olarak müziğe katkıda bulunması ve kendi sesini koruyarak müziğin bütünlüğünü kaybetmemesi gibi bir durum oluşur. Yani farklı olan çalgılar aynı Türküyü kendi tınılarında çalarlar ama orkestranın ahengi de bozulmaz.
Bizim eğitim sistemimiz ise her öğrencinin farklı tınısı olduğunu düşünülmez ve tüm öğrencileri bir kazana atarak, onları bir yörük boyasını kaynatır gibi kaynatır. Rehaları farklı, tatları farklı, renkleri farklı, tınıları farklı olan milyonlarca çocuğu aynı kazanda kaynatır.
Aynı potada hemhal olan çocuklar bireylere dönüşünce; duygusuz ama aşkperest, bilgisiz ama alim, tembel ama arzulu, yeteneksiz ama muhteris, çalışmayan ama zenginlik isteyen, düşünmeyen ve ülküsü olmayan tınısız (frekansız) odunlar olarak ortaya çıkarlar.
Bugün duygusuz doktorlar, mühendisler, öğretmenler ve okumuşlarımız çok ama bunların dikey, yatay ve diyagonal bağlamda iletişimde başarıları yokken çevreleriyle birlikte mutsuzluk üreten bir yapıları vardır.
Yani; bizim eğitim sistemimiz kargayla bülbülü aynı kafese koyup asla ötmemeleri üzerine odaklanmış bir yapıya sahiptir.
Hiçbir zaman gelin şakıyın ve türkünüzü söyleyin denmez, eğer kendiliğinden şakımaları söz konusu olursa da karganın sesinin iticiliği bülbülün sesinin güzelliğini boğacağı bilindiğinden her ikisine de şakımaları yasaklanır.
Bugünkü eğitim çocukların şakıma sesleri yerine sadece onları terbiye edenlerin konuşmasına izin verilen bir sistem haline dönüşmüş durumda.
Bunun sonucunda kültüre, sanata, spora hayata ve bilime ilgisiz asosyal varlıklar ortaya çıkıyor. Bu asosyallardan aydınlar, sanatçılar, düşünürler ve kamil insanlar çıkmasını bekleyenler var. Bekleyin, bekleyin böyle giderse daha çok beklersiniz. Vesselam