KÜRK MANTOLU MADONNA

Sebahattin Ali’nin yazdığı ve 1943 yılında İstanbul’da Remzi Kitabevi tarafından yayımlanmış bir eser olan Kürk Mantolu Madonna kitabının ilk baskısı 177 sayfadır.  Daha sonra günümüze kadar pek çok yayınevi tarafından pek çok kez basılmış olan bu eser bu yüzden de piyasada farklı sayfa sayıları ile karşımıza çıkabilmektedir. Kürk Mantolu Madonna Raif Efendi ile Maria Puder arasında yaşanmış bir aşk romanıdır.

KİTABIN ÖZET

Genç bir kişi olan Rasim’in işinden ayrılmasının ardından yeni bir iş arayışına başlaması ile macera başlar. Rasim iş ararken rastladığı eski arkadaşı Hamdi onun kurtuluşu olur ve Hamdi’den yardım ister. Bu isteğe karşılık olarak Hamdi kendinin müdür olduğu işyerinde ona bir iş verir. Rasim yeni işine başladığında kendisinin bir odada oldukça yaşlı, mutsuz ve içine kapalı Raif Efendi ile çalışacaktır. Oldukça yaşlı olan Raif Efendi sessiz, sakin bir adamdır. Hemen hemen hiç konuşmayan, verilen işleri titizlikle yapan Raif efendi, boş vakitlerinde de çekmecesinden çıkardığı kitapları ile ve kara bir defter ile meşgul olan birisidir.

Günler akıp giderken Rasim’in dikkatini Raif Efendi’nin içine kapanık, melankolik hali çeker. Günlerden bir gün Raif Efendi’nin hastalanıp işe gelmediğini ve yapılacak bir çevirinin ona ulaştırılması gerektiğini öğrenen Rasim, Raif Efendi’nin evinin yolunu tutar. Raif Efendi çalıştığı şirketin Almanca çeviri işlerini yapan kişidir ve Rasim’in getirdiği çeviri işini acilen yapması gerekmektedir.

Rasim’in Raif Efendi’nin evinde karşılaştığı manzara ile onun neden böyle içine kapanık ve melankolik bir halde olduğunu anlar. Aslında; Raif Efendi; kendisini sevmeyen bir kadın ile mutsuz bir evliliğe hapsolmuştur. Herkes onun üç kuruşluk maaşıyla geçinmekte, buna karşılık Raif Efendi bu kalabalık evde hak ettiği saygıyı da görmemekte, hayatının her alanında başkalarının yönlendirmesiyle hareket etmekte, kendi isteklerini ise kesinlikle dile getirememektedir.

Raif Efendi çok hastadır ve yatağa düşmüştür. Rasim onun işe de gidemediği zor zamanlarında iş ile Raif Efendi arasında bir köprü olmuştur. Bu gidiş gelişler esnasında Raif Efendinin yanında yer alarak Ona adeta eşi ve çocuklarından daha yakın biri haline gelmiştir.

Raif Efendi; ölümünün yaklaştığını anladığında, genç iş arkadaşından ofisteki çekmecesinden eşyalarını getirmesini ve kara kaplı defterini bulup yakmasını ister. Rasim defteri yakacağına söz verir ama okumadan yakmaz. Rasim defteri alır ve yakmadan önce okumaya başlar ve o içine kapalı ve melankoli olan Raif Efendi’nin başına gelenleri öğrenmeye başlar. Raif Efendi, genç yaşında da içine kapanık ve oldukça yalnızdır. Hayatta yapmaktan hoşlandığı tek şey kitap okumaktır. Babası bir sabun fabrikasının sahibidir ve onu işletmektedir. Gelecekte de işlerin başına Raif’in geçmesini ve onun sabunculuğu öğrenmesini ister. Bunun için Raif Efendi’yi Almanya’ya gönderir.

Raif Efendi, Almanya’ya vardığında bir sabun fabrikasında işe başlar. Zamanla fabrikaya gidişi azalır çünkü bu işler onun pek de ilgisini çekmemektedir. Raif Efendi; sürekli sabun fabrikasına gitmek yerine yaşadığı şehrin sanat dünyasını ve güzelliklerini keşfetmeyi tercih eder. Artık her sabah kaldığı yerden çıkarak her gün parkları, sergileri ve Almanya’nın çeşitli yerlerini sabahtan akşama kadar gezer. Bir gün bir sergide Kürk Mantolu Madonna tablosu ile taşınır.

Tabloya adeta vurulan Raif, o gün ve devamında serginin açılışından kapanışına kadar aynı galeriye gelir ve o tabloyu seyreder. Kürk Mantolu Madonna onu çok etkilemiştir. Yine Kürk Mantolu Madonna’yı seyre daldığı günlerden birinde, bir kadın yanaşır ve tablodaki kadını birine benzetip benzetmediğini sorar. Raif Efendi utangaç olduğu için kadının yüzüne bakamadan tablodaki kadının annesine benzettiğini söyler.

Raif Efendi, daha sonra o gün sergide konuştuğu kürk mantolu kadına sokakta rastlar. Ertesi gün, kadını tekrar görebilme umuduyla aynı yerde onu beklemeye başlar ve tekrar karşılaşırlar. Kadını takip etmeye başlayan Rauf Efendi onu Atlantis adlı bir gece kulübüne kadar takip eder.

Kadının ardından gece kulübe girdiğinde, Kadının burada keman çalıp şarkı söylediğini görür. Şarkısı bitince kadın Raif Efendi’nin masasına oturur ve kendinin burada çalıştığını ve adının Maria Puder olduğunu söyler ve böylece tanışırlar. Raif Efendi; aslında galeride gördüğü Kürk Mantolu Madonna resminin Maria Puder’in oto portresi olduğunu anlar.

O günden sonra Maria Puder ve Raif Efendi arasında samimi bir arkadaşlık başlar. Maria Puder’in her fırsatta ondan herhangi bir beklentisi olmaması gerektiğini, hiçbir erkeğe bağlanıp âşık olamadığını belirtir ama Raif Efendi’nin elinden bir şey gelmez ve Maria Puder’e âşık olur.

Her gün buluşup botanik parkları, sergileri, bahçeleri gezerler. Sonunda Maria Puder de Raif Efendi’ye âşık olduğunu itiraf eder. Fakat her güzel şeyin bir sonu olduğu gibi onların mutluluklarının da sonu gelir.

Bir gün Raif Efendiye, babasının öldüğü, gelip fabrikanın başına geçmesi gerektiği yönünde bir telgraf gelir. Raif Efendi, işlerini düzene soktuğunda Maria Puder’i de yanına aldırmak üzere ondan ayrılır ve Türkiye’ye döner.

Bir süre mektuplaşırlar fakat birdenbire Maria’dan gelen mektuplar kesilir. Raif Efendi, senelerce ondan habersiz yaşar ve eski içine kapanık haline geri döner.

Maria’nın mektupların kesilmesinden yaklaşık on yıl sonra sokakta iki kişiyle karşılaşır. Bunlardan biri Berlin’deki pansiyonun sahibi Frau van Tiedemann’dır. Raif Efendi o adamdan kendisinden sonra; Maria’nın hamile olduğunu, bunu kendisine söylemediğini ve çocuğunu doğururken doğum sırasında öldüğünü öğrenir. Hatta o adamın yanındaki çocuk da Maria’nın ve Raif Efendi’nin çocuğudur. Ancak Frau von Tiedemann kızı da alır ve trene binerek Bağdat’a doğru hareket eder. Raif, bu kız çocuğunun kendi kızı olduğunu anlasa da hiçbir şey yapmaz ve trenin arkasından kızının gidişini izler.

Rasim; Sabah oluyordu. Verdiğim sözü yerine getirmek için defteri cebime koyarak, hastanın evine gittim. Kapı açıldığı zaman karşılaştığım telaş, içeriden gelen ağlamalar, bana her şeyi anlattı.

Bir an kararsızca durup bekledim. Raif efendiyi son bir defa görmeden gitmek istemiyordum. Fakat buna tahammül edemeyeceğimi, bütün bir gece, hayatının en canlı taraflarını seyrettiğim, hatta birlikte yaşadığım bu insanın birdenbire manasız bir yığın haline geldiğini göremeyeceğimi hissettim, yavaşça sokağa çıktım.

Raif efendinin ölümü bana o kadar tesir etmemişti. İçimde onu kaybetmiş gibi değil, asıl şimdi bulmuş gibi bir his vardı. Dün akşam bana: “Seninle şöyle bir oturup konuşamadık!” demişti. Ben artık böyle düşünmüyordum. Dün akşam onunla uzun uzun konuşmuştum.

O bu dünyadan ayrılırken, benim hayatıma, başka hiçbir insana nasip olmayacak kadar canlı bir şekilde giriyordu. Bundan sonra onu daima yanımda bulacaktım. Şirkette Raif efendinin boş masasına oturdum ve siyah kaplı defterini önüme koyarak bir kere daha okumaya başladım.

İkinciteşrin (KASIM AYI) 1940 – Şubat 1941

SON

 

Sabahattin Ali 25 Şubat 1907’de Eğridere’de (Bulgaristan’da) doğdu. 2 Nisan 1948, Kırklareli’de vefat etti. Edebi kişiliğini toplumcu gerçekçi bir düzleme oturtarak yaşamındaki deneyimlerini okuyucusuna yansıttı ve kendisinden sonraki cumhuriyet dönemi Türk edebiyatını etkileyen bir figür hâline geldi. Daha çok öykü türünde eserler verse de romanlarıyla ön plana çıktı; romanlarında uzun tasvirlerle ele aldığı sevgi ve aşk temasını, zaman zaman siyasi tartışmalarına gönderme yapan anlatılarla zaman zaman da toplumsal aksaklıklara yönelttiği eleştirilerle destekledi. Kuyucaklı Yusuf (1937), İçimizdeki Şeytan (1940) ve Kürk Mantolu Madonna (1943) romanları ve bir çok şiiri olan yazar türk edebiyatına önemli katkılar sağlamıştır.

Exit mobile version