LİSE ÖĞRENİMİ SIRASINDA BİLİNMESİ GEREKEN KELİMELER…

  1. BÖLÜM

AAAAA

aba: 1. abla, 2. anne, 3. yünün dövülmesiyle yapılan kalın ve kaba kumaş, 4. bu kumaştan yapılmış yakasız ve uzun üstlük, 5. 5. bu kumaştan yapılan dervişlerce giyilen hırka, 6. kepenek

abanmak: 1. -eylem, eğilerek bir şeyin, bir kimsenin üzerine kapanmak, 2. -eylem, bir yere veya bir kimseye yaslanmak, dayanmak, 3. argoda birine yük olarak onun sırtından geçinmeye çalışmak, 4. argoda bir şeyin veya bir kimsenin üzerine çöküp çullanmak, 5. -eylem, spor boksta karşılaşma sırasında rakibine yaslanmak, 6. -e, spor futbolda topa olanca gücüyle vurmak.

abanoz: 1. isim abanozgillerden, sıcak ülkelerde yetişen, kerestesinden yararlanılan birçok ağacın ortak adı, 2.isim bu ağacın ağır, sert ve siyah renkli tahtası, 3. sıfat bu tahtadan yapılmış, 4. isim, mecaz koyu, parlak siyah, 5. sıfat bu renkte olan.

abat: 1. sıfat, eskimiş bayındır, 2. sıfat, eskimiş şen, rahat.

abdal: 1. isim, eskimiş gezgin derviş, 2. isim, eskimiş dilenci kılıklı, üstü başı perişan kimse, 3. isim, tarih Safeviler devrinde İran’da yaşayan Türk oymaklarından biri, 4. isim Anadolu’da yaşayan oymaklardan bazısı, 5. isim, eskimiş tasavvufta manevi üst bir rütbe.

abes: 1. sıfat gereksiz, yersiz, boş, 2. sıfat akla ve gerçeğe aykırı, 3. zarf gereksiz bir biçimde.

abide: anıt

ablak: yayvan ve dolgun yüz

abramak: 1. -i, halk ağzında fırtınalı havalarda gemiyi ustalıkla yönetmek, 2. -i, halk ağzında, mecaz başarmak, bir işi becermek.

absorbe etmek: soğurmak.

absürt: saçma

acar: 1. sıfat atılgan, 2. sıfat güçlü ve becerikli, çevik, enerjik:

acem: klasik türk müziğinde mi notasına yakın bir perde, 1. isim iranlı, 2. isim iran ülkesi.

acente: 1. isim bir kuruluşun yaptığı işi onun adına kazanç karşılığında yürüten daha küçük kuruluş

acizane: söz söyleyen kimsenin, kendi yaptıklarını abartmamak için kullandığı `âcizlere yakışacak bir biçimde` anlamında kullanılan bir nezaket sözü:

acun: dünya.

açık ara : aradaki farkı çok açarak.

açık kapı: herhangi bir konuda son ve kesin sözü söylemeyerek yeniden ele alınabilmesine veya değişik öneriler sunulmasına olanak tanımak` anlamındaki açık kapı bırakmak deyiminde geçen bir söz.

açık mektup: yazıldığı kimseye gönderilmeyip basın yoluyla açıklanan mektup.

açık oturum : seçilmiş bir konuşmacı grubu tarafından güncel, siyasal, sosyal ve bilimsel konuların veya sorunların herkesin izleyebileceği bir biçimde açık olarak tartışıldığı toplantı, panel.

açık vermek: 1. geliri, giderini karşılamamak, 2. mecaz gizlenmek istenen bir olayı, bir düşünceyi veya durumu elde olmayarak ortaya koymak, açıklamak.

açıklama: açıklamak işi, izah:

açılım: 1. isim açılma işi, 2. isim herhangi bir konuyla veya sorunla ilgili olarak düşünce ve uygulamalarda yeni koşulların gerektirdiği değişiklikleri veya yenilikleri yapma, 3. isim yeni bir bakış açısı getirme, 4. isim, gök bilimi sağ açıklık, 5. isim, matematik bir kısaltma veya formülün açık biçimi.

açısal: açı ile ilgili, zaviyevi.

açmaz: 1. isim satranç oyununda şahı koruyan taşlardan birinin yerinden oynatılamaması durumu, 2. isim tuluatta karşısındakine bir nükte veya tekerleme söyleme kolaylığını veren söz, 3. isim, mecaz içinden zor çıkılır durum.

adam sarrafı: insanların karakterini çabuk anlayacak duruma gelmiş kimse, insan sarrafı.

adam sen deci: sıfat önemsemeyen, vurdumduymaz davranışlar içinde olan.

adamak: 1. -e, -i bir dileğin gerçekleşmesi amacıyla kutsal olduğuna inanılan bir güce niyette bulunmak, nezretmek, 2. -e, -i, mecaz kutsal saydığı bir şey uğruna kendini feda etmek üzere söz vermek, 3. -e, -i, mecaz bir şeyle yoğun olarak ilgilenmek, 4. -e, -i, mecaz ayırmak, tahsis etmek, 5. -e, -i, mecaz ithaf etmek.

adap erkan: yol yordam

adavet: düşmanlık.

addetmek: saymak
adıl: zamir.

adisyon: lokanta hesapı
adli: adaletle ilgili.

aerobik: sağlıklı bir vücuda sahip olmak için tempolu müzik eşliğinde yapılan bir jimnastik türü.

afak: ufuklar

afaki: 1. sıfat, eskimiş gereksiz, önemsiz (söz) , 2. sıfat, eskimiş bir kaynağa dayanmayan, hayalî.

afallamak: şaşkınlıktan sersemleşmek:
afişe etmek: açığa vurmak

aforoz etmek: 1. Hristiyanlıkta kilise tarafından cemaatten kovmak, 2. mecaz darılıp biriyle konuşmamak, ilgiyi kesip kendinden uzaklaştırmak, toplum dışlamak:
agah: 1. sıfat, eskimiş bilen, bilgili, 2. sıfat, eskimiş haberli.

agora: yunan klasik devrinde, sitenin yönetim, politika ve ticaret işlerini konuşmak için halkın toplandığı alan, halk meydanı.

ağdalı söyleyiş:

ağı: zehir

ağır aksak: 1. sıfat yavaş.2. sıfat, mecaz kesintili, düzensiz.3. zarf yavaş ve düzensiz bir biçimde, 4. isim, müzik klasik türk müziğinde bir usul.

ağır sıklet: bazı spor dallarında yarışmacıların ağırlığı ile sınırlandırılan kategori, başağırlık, ağır.

ağırlamak: konuğa saygı göstererek onun her türlü rahatını, gereksinimini sağlamak, ikram etmek, izaz etmek.
ağız ağıza: ağzına kadar, tamamen.

ağız dalaşı: tartışma.

ağız kalabalığı: birbirini tutmayan gereksiz sözler:

ağız (ıı)isim yeni doğurmuş memelilerin ilk sütü.

ağız: 1. isim, anatomi yüzde, avurtlarla iki çene arasında bulunan, ses çıkarmaya, soluk alıp vermeye yarayan ve besinlerin sindirilmeye başlandığı organ. 2. isim bu boşluğun dudakları çevreleyen bölümü, 3. isim kapların veya içi boş şeylerin açık tarafı: 4. isim bir akarsuyun denize veya göle döküldüğü yer, munsap: çay ağzı. 5. isim koy, körfez, liman vb. yerlerin açık tarafı. 6. isim çıkış yeri: 7. isim birkaç yolun birbirine kavuştuğu yer, kavşak.8. isim kesici aletlerin keskin tarafı.9. isim üslup, ifade biçimi. 10. isim uç, kenar.11. isim, dil bilimi aynı dil içinde ses, şekil, söz dizimi ve anlamca farklılıklar gösterebilen, belli yerleşim bölgelerine veya sınıflara özgü olan konuşma dili:”.12. isim, müzik bir bölge ezgilerinde görülen özelliklerin tümü.

 ağnam: sayım vergisi.

ağyar 1. isim, eskimiş, çokluk, 2. başkaları, yabancılar, eller:

ağyar: başkaları, yabancılar, eller.

ağzı kulaklarına varmak: çok sevinmek.

ahbap: 1. isim kendisiyle yakın ilişki kurulup sevilen, sayılan kimse  2. ünlem, teklifsiz konuşmada samimiyet, içtenlik bildiren bir seslenme sözü:
ahenk: 1. isim uyum.  2. isim, mecaz uzlaşma. 3. isim, eskimiş ezgi.

aheste aheste: yavaş yavaş:”

 ahıska : gürcistan’ın türkiye sınırlarına yakın bölgelerinde yaşamış olan ancak ikinci dünya savaşı sonlarında sovyetler birliği’nin değişik bölgelerine sürülen Türkler, Mesket Türkleri.

ahi : sıfat cömert. ahi (ıı)isim, halk ağzında, (ahi:), arapça aḫī kardeş. ahi isim, özel, (ahi:), arapça aḫī ahilik ocağından olan kimse.

ahir: 1. sıfat son, sonraki. 2. zarf sonra, en sonra, sonunda.

ahkam: hükümler.

ahlat: ahlat (ı)rumca 1. isim, bitki bilimi gülgillerden, kendi kendine yetişen, üzerine armut aşılanan ağaç, yaban armudu, dağ armudu (pirus piraster).2. isim, bitki bilimi bu ağacın, armuda benzeyen, iyice olgunlaştıktan sonra yenilebilen yemişi. 3. isim, argo kaba adam, yol iz bilmez kimse. ahlat (ıı) çokluk, (ahla:tı, l ince okunur), arapça aḫlāṭ 4. isim, eskimiş bir karışım içindeki parçalar, ögeler. 5. isim, eskimiş, fizyoloji beden yapısının temelini oluşturan ögeler. ahlat isim, özel, (a’hlat) bitlis iline bağlı ilçelerden biri.

ahraz: 1. sıfat, halk ağzında dilsiz (kimse). 2. sıfat, halk ağzında sağır ve dilsiz (kimse).

ahu: 1. isim, hayvan bilimi ceylan. 2. sıfat, mecaz güzel, ince, zarif (kadın).

ahval: çokluk, (ahva:li), arapça aḥvāl 1. isim durumlar, hâller, vaziyetler:  2. isim davranışlar. 3. isim olaylar:
aidat: 1. isim dernek, kuruluş, kulüp üyelerinin belli sürelerde, belli miktarlarda ödedikleri para, ödenti. 2. isim bir hizmet karşılığı sürekli ve düzenli ödenen para: 3. isim kesenek.

aidiyet: 1. isim ilişkinlik. 2. isim ilgi.

ajitasyon: 1. isim körükleme, 2. isim, mecaz duygu sömürüsü yapma, 3. isim, mecaz insanın zihninde ve duygu dünyasında sarsıntı yaratma, 4. isim, tıp çırpıntı, 5. isim, ruh bilimi kişinin ruhsal gerginliğini dışa vurması sonucu oluşan etrafına karşı saldırganlık durumu.

ajitasyon: 1. isim körükleme. 2. isim, mecaz duygu sömürüsü yapma.3. isim, mecaz insanın zihninde ve duygu dünyasında sarsıntı yaratma.4. isim, tıp çırpıntı.5. isim, ruh bilimi kişinin ruhsal gerginliğini dışa vurması sonucu oluşan etrafına karşı saldırganlık durumu.

akabinde: arkasından, hemen arkadan, ardından, hemen ardından.                                                                                                 akademi: 1. isim yüksekokul: güzel sanatlar akademisi. 2. isim çıplak modelden yapılmış insan resmi.3. isim, eskimiş bilginler, yazarlar, sanatçılar kurul                                                                                                                                         akait: 1. isim, din bilgisi bir dinin öğrenilmesi gereken inançlarının ve tapınma kurallarının tümü.2. isim bu kuralları toplayan kitap.                                                                                                                                                                  akamet: 1. isim, eskimiş kısırlık, verimsizlik. 2. isim, eskimiş, mecaz başarısızlık, sonuçsuzluk

akıbet: 1. isim bir iş veya durumun sonu, sonuç. 2. zarf sonunda, önünde sonunda.

akıbet: 1. isim bir iş veya durumun sonu, sonuç. 2. zarf sonunda, önünde sonunda:

akılcı: 1. sıfat, felsefe akılcılıktan yana olan, usçu, rasyonalist (kimse).2. sıfat akılcılıkla ilgili.

akım: 1. isim akma işi. 2. isim, fizik hava, su vb. akışkan maddelerin veya elektrik yüklerinin belli bir yönde akışı, yer değiştirmesi, cereyan. 3. isim sanatta, siyasette, düşünce hayatında ortaya çıkan yeni bir görüş, yöntem, hareket, cereyan, tarz: gerçekçilik akımı.4. isim, coğrafya debi.

akın: akın (ı) 1. isim kalabalık bir şeyin arkası kesilmeyen bir geliş durumunda olması. 2. isim düşman topraklarına tedirgin etme, yıldırma, çapul vb. amaçlarla toplu olarak yapılan baskın. 3. isim, spor gol atmak veya sayı yapmak amacıyla karşı takımın sahasına doğru genellikle topluca girişilen hücum. akın (ıı)isim, edebiyat kazak ve kırgız türklerinin saz şairlerine verdiği ad.

akide: inanç:

akit: akit,  arapça ʿaḳd1. isim, eskimiş, hukuk sözleşme.2. isim, eskimiş nikâh. 3.bağıtçı.

akkor: ışık saçacak beyazlığa varıncaya kadar ısıtılmış olan:

akort: 1. isim, müzik bir çalgıda doğru ses vermesi için yapılan ayar, düzen.2. isim, müzik armoniyi sağlayan seslerin birleşmesi.3. isim, mecaz uyum, uyumluluk.

akran: yaş, meslek, toplumsal durum vb. bakımından birbirine eşit olanlardan her biri, boydaş, böğür, taydaş, öğür.

akredite: 1. isim, ekonomi güven yazısı. 2. isim kredi mektubu.

akrostiş: her dizenin ilk harfi yukarıdan aşağıya doğru okunduğunda ortaya bir söz çıkacak bir biçimde düzenlenmiş manzume, muvaşşah, tevşih.

aksetme: aksetmek işi.

aksilik: 1. isim terslik, zıtlık, karşıtlık. 2. isim, mecaz inatçılık, huysuzluk. 3. isim, mecaz bir işin yolunda gitmemesi durumu, elverişsizlik

aksiyon: 1. isim bir kuvvetin, maddi bir etkenin, bir düşüncenin ortaya çıkması. 2. isim insan etkinliğinin veya iradesinin açığa çıkması. 3. isim hareket, iş. 4. isim, ticaret sermayenin belirli bir bölümü. 5. isim, ticaret hisse senedi. 6. isim, tiyatro bir oyuncunun sahne üzerindeki hareketi. 7. isim, tiyatro oyunun temasını geliştiren başlıca olay, hikâye, gelişim.

aktivite: etkinlik

aktüel: 1. sıfat güncel. 2. sıfat, felsefe edimsel.

akustik: 1. isim yankı bilimi. 2. isim yankılanım.

akuzatif: belirtme durumu.

akvam: kavimler.

ala : 1. sıfat karışık renkli, çok renkli, alaca: ala kilim eskimiş. 2. isim alabalık. 3. sıfat, halk ağzında açık kestane renginde olan, ela (göz). 4. isim, halk ağzında kekliğin boynundaki siyah halka.

alafranga : 1. sıfat frenklerin töre, âdet ve hayatına uygun, frenklerle ilgili, batılıca, alaturka karşıtı. 2. sıfat avrupa kültürüne özgü olan. 3. sıfat avrupa uygarlığını benimsemiş, avrupa eğitimiyle yetişmiş (kimse). alabildiğine. 4. zarf sınırsız, uçsuz bucaksız bir biçimde 4. zarf olanca hızı ile. 5. zarf, mecaz aşırı derecede, gereğinden çok, gırla, sıvırya.

 alamet: 1. isim belirti, işaret, iz, nişan 2. isim, mecaz büyüklük, irilik bakımından şaşılacak durumda olan nesne.

alan: 1. düz, açık ve geniş yer, meydan, saha, 2. orman içinde düz ve ağaçsız yer, düzlük, kayran, 3. yüz ölçümü, 4.eski roma’da açık hava gösterisi yapılan geniş yer, 5. bir çalışma çevresi, 6. içinde birtakım kuvvet çizgilerinin yayılmış bulunduğu varsayılan uzay parçası, 7. bir alıcı merceğinin net bir görüntü sağlayabildiği derinlik ve genişliğin bütünü, 8. yarışmaların, karşılaşmaların ve oyunların yapıldığı yer, saha.

alaşım: bir metalin belli oranlarda bir veya birkaç metalle ergimesiyle oluşan yeni metal, halita.

alegori : 1. isim, edebiyat bir görüntü, bir yaşantı veya bir davranışın daha iyi kavranmasını sağlamak için göz önünde canlandırıp dile getirme, yerine koyma. 2. isim, edebiyat bir sanat eserindeki ögelerin gerçek hayattan bir şeyleri temsil etmesi durumu.

alelacele: çabucak:

alelade: 1. sıfat her zaman görülen, olağan: 2. sıfat bayağı:

alelusul: 1. zarf, eskimiş yol yordam gereğince, kurala uygun bir biçimde. 2. zarf, eskimiş âdet yerini bulsun diye.

alenen : açıkça

alengirli: 1. sıfat, argo acayip, tuhaf: 2. sıfat, argo hoş. 3. sıfat, argo karmaşık.

aleni: açık, ortada, meydanda, herkesin içinde yapılan

aleni: açık, ortada, meydanda, herkesin içinde yapılan.

alevi: hz. ali’ye bağlı olan kimse.

aleyh : bir şeyin veya bir kimsenin karşısında olma, leh karşıtı

algoritma : 1. orta çağda ondalık sayı sistemine göre, son zamanlarda ise iyi tanımlanmış kuralların ve işlemlerin adım adım uygulanmasıyla bir sorunun giderilmesi veya sonuca en hızlı biçimde ulaşılması işlemi, 2. harezminin yolu.

alık : sersem olan, budala, ebleh

alıkoymak: 1.bir süre için bir yerde tutmak, 2.birini, yapmakta olduğu veya yapmak istediği işten geri tutmak,3.ayırıp saklamak, 4. yoksun bırakmak, 5. mâni olmak, engel olmak:

alımlı :  alımı olan, çekici, cazibeli, albenili, cazip, cazibedar, kişmiri.

alışılagelmek : alışılmış olmak.

alicenap: 1. sıfat, eskimiş cömert 2. sıfat, eskimiş onurlu, şerefli 3. zarf, eskimiş onurlu, şerefli bir biçimde

alimallah : öylenen bir sözün doğruluğuna inandırmak için `en iyisini allah bilir` anlamında kullanılan bir söz.

aliterasyon: şiir ve nesirde uyum sağlamak için söz başlarında ve ortalarında aynı ünsüzün veya aynı hecelerin tekrarlanması.

allame: çok ve derin bilgisi olan, çok bilgili:

allamelik: 1. alim olma durumu, 2.allame olma durumu.3. çok derin bilgili olma durumu

alternatif: 1. isim seçenek,  2. sıfat değişik, farklı: alternatif su kanalları için çalışmalar başladı. 3. sıfat karşı: alternatif liste. alternatif toplantı. 4. sıfat almaşık. 5. sıfat, fizik dalgalı.

alternatif: 1. isim seçenek, 2. sıfat değişik, farklı, 3. sıfat karşı, 4. sıfat almaşık, 5. sıfat, fizik dalgalı.

alüvyon: akarsuların taşıyıp yığdıkları balçık, kil vb. çok ince taneli şeylerin kum ve çakılla karışmasıyla oluşan yığın, lığ.

ama: kör

amatör: 1. sıfat bir işi para kazanmak için değil, yalnız zevki için yapan, hevesli, meraklı (kimse), özengen, profesyonel karşıtı.  2. sıfat bir işi meslek veya alan uzmanı olmadan yapan. 3. sıfat acemi. 4. sıfat, alay yollu beceriksiz.

ambargo: 1. isim bir malın serbest sürümünü engellemek için konulan yasak, engelleyim: silah ambargosu. 2. isim bir devletin, gemilerin kendi limanlarından ayrılmasını yasaklama buyruğu, engelleyim. 3. isim bir ülkenin dış dünyayla ilişkilerini engelleme, engelleyim. 4. isim bir kişinin başka kişilerle ilişkilerini engelleme, engelleyim.

ambargo: 1. isim bir malın serbest sürümünü engellemek için konulan yasak, engelleyim: silah ambargosu. 2. isim bir devletin, gemilerin kendi limanlarından ayrılmasını yasaklama buyruğu, engelleyim. 3. isim bir ülkenin dış dünyayla ilişkilerini engelleme, engelleyim. 4. isim bir kişinin başka kişilerle ilişkilerini engelleme, engelleyim.

amber: 1. isim amber balığından çıkarılan güzel kokulu, kül renginde bir madde: 2. isim güzel kokulu bazı maddelerin ortak adı.

amel: 1. isim yapılan iş, edim, fiil. 2. isim, din bilgisi bir kimsenin dinin buyruklarını yerine getirmek için yaptıkları. 3. isim, mecaz ishal.

amele: gündelikle çalışan işçi.

amil: etken, etmen, sebep, faktör:

amir: 1.emreden, buyuran 2. memurun üstü.

amiyane: 1. sıfat kibarca olmayan, bayağı. 2. sıfat sıradan.

amme hizmeti: kamuya ait işlerin tümü

amme: kamu.

amorti etmek: bir girişime yatırılan parayı zamanla kazanç olarak geri getirmek.

ana baba günü: 1. isim, mecaz kargaşa içindeki kalabalık 2. isim, mecaz karmakarışık durum.

anaç: 1. sıfat şefkatli, anne gibi davranan. 2. isim yavru yetiştirecek duruma gelmiş olan hayvan. 3. isim yemiş verecek durumdaki ağaç. 4. sıfat iri, kart. 5. sıfat, mecaz kurnaz. 6. sıfat, mecaz deneyimli, bilgili. 7. sıfat, mecaz başına buyruk.

anaerkil: anaerki temeline dayanan, maderşahi, matriarkal.

anafor: 1. isim, coğrafya girdap. 2. isim, mecaz karmakarışık bir durum. 3. isim, argo yolsuzluk yapılarak elde edilen şey.

anagram: bir kelimedeki harflerin yerleri değiştirilerek elde edilen kelime: bakla kelimesinin anagramı ablaktır.

analiz etmek: çözümlemek.

anane: gelenek

anatomi: 1. isim, tıp insan, hayvan ve bitkilerin yapısını ve organlarının birbiriyle olan ilgilerini inceleyen bilim, teşrih. 2. isim, anatomi beden yapısı, gövde yapısı. 3. isim, mecaz bir şeyin oluşumunda göze çarpan özel yapı.

anbean: 1. zarf, eskimiş her an: anbean bekleniyor. 2. zarf, eskimiş ara sıra. 3. zarf, eskimiş giderek. 4. zarf, eskimiş dakika dakika.

andavallı: ahmak, aptal, beceriksiz, şaşkın, bön, görgüsüz (kimse), andaval.

andıç: uyarı veya hatırlatmak için yazılan not.

andırmak: benzer yanları bulunmak, çağrıştırmak.

andız: 1. isim, bitki bilimi yaprakları dikenli olan bir tür ardıç:andız katranı. 2. isim servi: 3. isim kırlarda yetişen yabani bir otun kökü.

anekdot: hikâyecik.

anemi: kansızlık.

anestezi: 1. isim, tıp canlı vücudunun tümünde veya bir bölgesinde ağrı, ısı, ışık ve dokunma gibi tüm duyuların ortadan kaldırılması, duyu yitimi. 2. isim belirli bir sinirin hasarına bağlı olarak vücutta ilgili bölgede ortaya çıkan duyu olmaması.

angajman: bağlantı.

angarya: 1. isim bir kimseye veya bir topluluğa zorla, ücret vermeden yaptırılan iş, yüklenti. 2. isim bir kişiye görevi dışında yaptırılan iş. 3. isim kölelik düzeninde köylünün derebeyine yaptığı zorunlu ücretsiz hizmet. 4. isim savaş durumundaki bir devletin, kendi sularındaki yabancı bir devletin ticaret gemilerine el koyarak bunlardan yararlanması. 5. isim olağanüstü durumlarda veya sıkıyönetimde devletin vatandaşlara ait taşıtlara el koyması. 6. isim, mecaz usandırıcı, bıktırıcı, zorla yapılan iş.

angora: ankara keçisinin kılından veya tavşanının tüyünden elde edilen iplikle dokunan (giysi).

angut: 1. isim, hayvan bilimi ördekgillerden, tüyleri kiremit renginde, evcilleştirilebilen bir yaban kuşu (casarca ferruginea). 2. sıfat, argo ahmak, kaba saba

anımsamak: bilinip unutulan bir şeyi akla getirmek, hatırlamak:
anırmak: eşeğin bağırması.

anıtkabir:1.devlet yöneticisi ya da önderleri anısına yapılan mezar. 2. atatürk’ün mezarının bulunduğu yapı.

anız: 1. isim ekin biçildikten sonra tarlada kalan köklü sap.2. isim ekin biçildikten sonra sürülmemiş tarla.

animasyon: canlandırma.

animatör: canlandırıcı.

animizm: canlıcılık.

anjanbuman: dizenin son kelimesiyle sonraki dizeyi başlatma sanatı.

anjiyo: damar görüntüleme.

ankastre: bir oyuğa, yuvaya yerleştirilmiş (tesisat)

anlam daralması: geniş kavramları olan bir kelimenin, bu kavramlar içinden tek bir anlam bildirmesi durumu, genel bir anlamdan özel bir anlama geçiş.

anlam genişlemesi: dar bir anlamda kullanılan bazı kelimelerdeki anlamın ilgili kavramlara yayılması:

anlam iyileşmesi: kötü ve olumsuz anlamı olan bir kelimenin zamanla iyi anlam kazanması.

anlam kayması: anlamı iyi ve olumlu olan bir kelimenin zamanla kötü veya kötüye doğru giden bir anlam kazanması, anlam bayağılaşması.

anlam kötüleşmesi: anlamı iyi ve olumlu olan bir kelimenin zamanla kötü veya kötüye doğru giden bir anlam kazanması, anlam bayağılaşması.

anlatımsal: anlatımla ilgili.

anlı şanlı: güzel, gösterişli, ünlü:

anonim: 1. sıfat adı sanı bilinmeyen.2. sıfat çok ortaklı. 3. sıfat, edebiyat yazanı, yapanı, söyleyeni bilinmeyen, laedri.

antetli kağıt: 1.başlıklı, basılı kağıt. 2. resmi ya da kurumsal kağıt

antibakteriyel: bakteri üremesini engelleyen.

antiemperyalist: emperyalizme karşı olan.

antik: ilk çağdaki uygarlıklarla, özellikle eski yunan ve roma uygarlıkları ile ilgili olan, antika.

antika: 1. sıfat tarihsel bir döneme ait olan. 2. sıfat, tarih antik. 3. isim eski çağlardan kalma eser. 4. isim mendil, örtü, yatak çarşafı vb. bezlerin kenarlarına paralel ipliklerden bir bölümü çekilip dikey olanların ikisi, üçü bir arada tire ile sarılarak yapılan diş diş süs, sıçandişi. 5. sıfat, mecaz genele, olağana, geleneğe aykırı, acayip, tuhaf, çarliston marka.

antikor: vücuda giren antijenlere karşı oluşan bağışıklık proteini.

antipati: 1. isim sevimsizlik, soğukluk, iticilik. 2. isim, ruh bilimi karşıt duygu:
antisemitik: yahudi karşıtı olan.

antitez: karşı sav:
antoloji: seçki:
antrikot: sığırın iki kürek kemiği arasından ve pirzolalık yerinden çıkartılan, kemiğinden sıyrılmış et dilimi.

antropolog: insan bilimi uzmanı, insan bilimci

antropoloji : insanın kökenini, evrimini, biyolojik özelliklerini, toplumsal ve kültürel yönlerini inceleyen bilim, insan bilimi

antropoloji: insanın kökenini, evrimini, biyolojik özelliklerini, toplumsal ve kültürel yönlerini inceleyen bilim, insan bilimi.

apalak: tombul, gürbüz, iri (bebek veya küçük çocuk).

apansız: ansızın

apar topar: telaş ve acele ile:

aparkat: boksta bükük kolla aşağıdan yukarıya doğru çeneye atılan yumruk.

aparmak: .1. -i, halk ağzında alıp götürmek. 2. -i, halk ağzında, argo gizlice almak, alıp kaçmak, çalmak:

apaz: apaz 1. isim, halk ağzında avuç. 2sıfat, çok az.

aperitif: 1. isim ön içki. 2. isim yemek öncesinde yenen çerez vb. yiyecek.

apışmak: 1. nesnesiz hayvan yorgunluktan bacaklarını birbirinden ayırarak çöküvermek. 2. nesnesiz, mecaz ne yapacağını kestirememek, şaşırmak. 3. nesnesiz, halk ağzında oturmak, bacakları ayırarak çömelmek

aplikasyon: 1. isim uygulama,  2. isim bir kumaş üzerine başka bir kumaş parçası veya bir dantel dikilerek yapılan süs.3. isim eldeki haritaya göre arazi üzerinde bir parseli kazıklarla belirtme.

apolet: 1. isim, askerlik subaylarda rütbeyi göstermek için üniformaların omuzlarına takılan işaretli parça, omuzluk, 2. isim giysilerin omuzlarına süs olarak takılan parça.

apolitik: siyasi görüş ve olaylardan habersiz veya onlara kayıtsız kalan.

april: farsça nisan.

apse: fr. çıban.

aptal: 1. sıfat zekâsı pek gelişmemiş, zekâ yoksunu, alık, ahmak, alık salık, 2. ünlem, teklifsiz konuşmada küçümseme ve azarlama bildiren bir seslenme sözü:
ar: utanma duygusu, namus

ara cümle: birleşik veya yalın cümlelerde anlamı biraz daha açıklamak, gereksinim duyulan bir anlamı eklemek veya anlatıma zenginlik katmak için araya giren iki virgül veya iki kısa çizgi içinde verilen cümle, ara tümce:
ara eleman: meslek liselerinin, meslek yüksekokullarının veya halk eğitim merkezlerinin yetiştirdiği işçi.

ara seçim: genel seçimler dışında yapılan ara dönem seçimleri:
arasta: çarşılarda veya alışveriş bölgelerinde aynı işi yapan esnafın bir arada bulunduğu bölüm:
arayüz: bilgisayar yazılımlarının kullanıcı tarafından çalıştırılmasını sağlayan, çeşitli resimlerin, grafiklerin, yazıların yer aldığı ön sayfa.

arabesk: 1. isim arap müziğini andıran, genellikle karamsarlığı konu edinen bir müzik türü, 2. isim, mimarlık girişik bezeme:
araf: 1. arada olan, 2.islam inancına göre cennet ile cehennem arasında bir yer.

arakçı: araklayan, çalan (kimse).

arama motoru: kullanıcıların, aradıkları bilgiye ulaşmalarını sağlamak için genel ağ üzerindeki ağ sitelerini başlıklarına, açıklamalarına, anahtar kelimelerine ve içeriklerine göre bir dizin olarak sıralayan sistem.

aranjman: düzenleme.

aranjör: düzenleyici.

arazi: toprak, yer.

arazöz: yolları ve yol kenarlarındaki yeşillikleri sulamakta kullanılan araç.

arbede: çatışma, patırtı:
ardıç: servigillerden, güzel kokulu yapraklarını kışın da dökmeyen, yuvarlak kara yemişleri ilaç olarak kullanılan bir ağaç (juniperus).

ardıl: 1. isim birinin ardından gelip onun yerine geçen kimse, arda, halef, öncel karşıtı. 2. isim, mantık bir çıkarımda varılan sonuç.

ardışık: birbiri ardından gelen, mütevali.

ardiye: 1. isim evlerde kullanılmayan, saklanması gereken eşyaların konulduğu bölüm. 2. isim genellikle ticaret eşyasının saklandığı yer, depo: 3. isim böyle bir yerde saklanılan eşya için ödenen ücret.

arena: 1. isim boğa güreşi, yarış, oyun vb. gösteriler yapılan alan. 2. isim, mecaz siyasi çekişmelerin geçtiği yer.

argın: 1. sıfat bitkin: 2. sıfat zayıf.3. sıfat beceriksiz.

argo: 1. isim her yerde ve her zaman kullanılmayan veya kullanılmaması gereken çoklukla eğitimsiz kişilerin söylediği söz veya deyim. 2. isim, mecaz serserilerin, külhanbeylerinin kullandığı söz veya deyim.

argüman: 1. isim kanıt, 2. isim tez, iddia, sav, 3. isim, gök bilimi bir denklem, bir eşitsizlik veya bir gök cisminin hareketine ait herhangi bir elemanın bağlı bulunduğu belli bir değer, 4. isim, matematik bir çıkış kümesinin değişkeni, 5. isim, matematik bir cetvelde diğer bir sayıyı bulmak için yararlanılan sayı.

argüman: 1. isim kanıt. 2. isim tez, iddia, sav. 3. isim, gök bilimi bir denklem, bir eşitsizlik veya bir gök cisminin hareketine ait herhangi bir elemanın bağlı bulunduğu belli bir değer. 4. isim, matematik bir çıkış kümesinin değişkeni. 5. isim, matematik bir cetvelde diğer bir sayıyı bulmak için yararlanılan sayı.

arı: 1. sıfat temiz. 2. sıfat yabancı şeylerden arınmış, katışıksız, saf(ıı), halis, öz(ıı). 3. sıfat günahsız. 4. zar kanatlılardan, bal ve bal mumu yapan, iğnesiyle sokan böcek (apis mellifica).

arık: 1. isim, halk ağzında ark: 2. isim, halk ağzında fide veya fidan dikilen yer.3.sıfat zayıf, cılız, kuru, sıska:
arılanmak: arılaşmak.

arınmak: 1. nesnesiz temizlenmek. 2. nesnesiz katışıksız, arı (ı) duruma gelmek: 3. nesnesiz, mecaz rahatlamak:
arız: 1. sıfat, eskimiş sonradan ortaya çıkan. 2. sıfat, eskimiş bulaşmış, musallat olmuş:
arıza: 1. isim aksama, aksaklık, bozulma. 2. isim, coğrafya engebe. 3. isim, müzik bir notanın sesini yarım ton yükseltmek, alçaltmak veya eski durumuna getirmek için notanın soluna konulan diyez, bemol ve bekar işaretlerinin ortak adı.

ari: 1. sıfat, eskimiş çıplak. 2. sıfat, eskimiş arınmış, soyutlanmış:
arif: çok anlayışlı ve sezgili (kimse):
aristokrat: 1. sıfat soylu erki yanlısı. 2. sıfat soylu:
aritmetik: 1. isim, matematik matematiğin, konusu sayılar, bunların özellikleri ve işlemler olan kolu, hesap. 2. sıfat matematikle ilgili.

arka plan: 1. isim bir şeyin gerisindeki görünüm, geri plan. 2. sıfat, mecaz önemsiz, değersiz.

arkaik: 1. sıfat güzel sanatlarda klasik çağ öncesinden kalan. 2. sıfat, edebiyat konuşulan ve yazılan dilde, kullanımdan düşmüş olan (eski söz veya deyim).

arkalık: 1. isim sırt dayamaya yarayan yer: 2. isim sırtında yük taşıyan hamalların, yük taşırken kullandıkları arka yastığı, semer, hamal semeri, arkalıç. 3. isim, eskimiş ev içinde giyilen kolsuz, kalınca bir kısa hırka türü.

arkeoloji: kazı bilimi:
armatör: ticaret gemisi sahibi.

armoni: iki veya daha çok sesin aynı anda kulağa hoş gelecek bir biçimdeki uyumu, harmoni.

aroma: hoş koku ya da tat

arsız: 1. sıfat utanması, sıkılması olmayan, yılışık, yüzsüz (kimse). 2. sıfat açgözlü davranan (kimse). 3. sıfat, mecaz kolayca üreyebilen (bitki).

arş: isim, din bilgisi, arapça islam inanışına göre göğün en yüksek katı. ünlem, askerlik, fr. `yürü` komutu:
arşın: yaklaşık 68 santimetreye eşit olan uzunluk ölçüsü:

arşidük: avusturya’da imparator ailesi prenslerine verilen unvan

arşiv: 1.belgelik 2. geçmişe ait belgelerin korunduğu yer

art düşünce: bir düşüncenin arkasında gizli tutulan asıl düşünce, asıl niyet, art niyet.

art niyet: art düşünce.

artçı deprem: asıl depremden sonra meydana gelen şiddet ve büyüklük bakımından daha küçük olan deprem, artçı sarsıntı, artçı şok.

artezyen: burgu ile delinerek açılan ve suyu yükseğe fışkırtan kuyu.

artist: 1. isim güzel sanatlardan birini meslek edinen kimse, sanatçı, sanatkâr: 2. isim, halk ağzında eğlence yerlerinde gösteri yapan kimse. 3. isim, mecaz olduğundan başka türlü görünen, yapmacık ve abartılı davranan kimse.

aruz vezni: hecelerin uzunluk ve kısalık, kapalılık veya açıklık değerlerine göre türlü ses kalıplarından oluşan divan edebiyatı nazım ölçüsü, aruz, aruz ölçüsü:
arz talep dengesi: üretimin talebe uygun miktarda planlanması

arz: arapça ʿarż 1. isim sunma. 2. isim piyasaya mal sürülmesi, sunu. 3. isim yüksek bir makama anlatma, bildirme. 4.yer, yeryüzü:

arzıendam: boy göstermek, ortaya çıkmak, görünmek` anlamlarındaki arzıendam etmek, arzıendam eylemek birleşik fiillerinde geçen bir söz.

asabi: 1. sıfat sinirli: 2. sıfat sinirsel. 3. zarf sinirli bir biçimde:

asal: sıfat esasla ilgili, asıl ve temel olanla ilgili, esasi

asalak: 1. isim, biyoloji bir canlıda sürekli veya geçici yaşayarak ona zarar veren başka canlı, parazit. 2. sıfat, mecaz başkalarının sırtından geçinen (kimse), abacı, ekti, otlakçı, parazit, tufeyli.

asalet: 1. isim soyluluk: 2. isim asillik. 3. isim bir görevi yüklenmiş olma, o görevin sahibi olma, vekillik karşıtı. 4. isim, edebiyat yazıda veya sözde bayağı söz ve deyim bulunmaması durumu.

asayiş: bir yerin düzen ve güvenlik içinde bulunması durumu, düzenlilik, güvenlik:

aseptik: her türlü mikroptan arınmış.

asetat: asetik asidin tuzu veya esteri, saydam: demir asetat. etil asetat.

asgari: 1. sıfat en az, en aşağı, en düşük, en alt, minimal, minimum:  2. sıfat, matematik minimum

asır: 1. isim yüzyıl: 2. isim çağ.

asi: 1. sıfat başkaldırıcı: 2. sıfat dikbaşlı:

asil: 1. sıfat soylu: 2. sıfat yüce duygularla yapılan:  asil bir davranış.

asimilasyon: 1. isim, biyoloji özümleme. 2. isim, dil bilgisi benzeşme. 3. isim, toplum bilimi farklı kökenden gelen azınlıkları veya etnik grupları, bunların kültür birikimlerini, kimliklerini baskın doku ve yapı içinde eriterek yok etme.

asistan: 1. isim yardımcı: doktorun asistanı. teknisyenin asistanı. 2. isim araştırma görevlisi.

askıntı: 1. sıfat başkalarının sırtından geçinen (kimse). 2. sıfat, argo karşı cinsi rahatsız eden (kimse).

aslen: kök veya soy bakımından.

asliye hukuk mahkemesi: ilçelerde kurulan ve sulh mahkemesinin yasada belirtilen görevi dışındaki bütün davalara bakan, hukuk yargılamasının asıl mahkemesi.

asma: 1. isim asmak işi. 2. sıfat asılmış, asılı: 3. isim, bitki bilimi asmagillerden, dalları çardak üzerine yayılan üzüm vb. bitkiler. 2. isim belirli bir tür üzüm veren bitki (vitis).

asonans: aynı aksanı veren ünlüyü ondan sonra veya önce gelen ünsüzü dikkate almadan her dizenin sonunda tekrarlama biçiminde yapılan uyak.

asortik: 1. sıfat giysilerini birbirine uygun giyen. 2. sıfat sosyetik.

asosyal: 1. sıfat sosyal olmayan. 2. sıfat, toplum bilimi genel kabul görmüş kuralların dışında hareket eden 3. toplum dışı olan

asparagas: 1.şişirme haber. 2. şişirilmiş bilgi

asrı saadet: hz. muhammed’in yaşadığı zaman, saadet asrı, devrisaadet.

asri: 1. çağdaş. 2. modern

assolist: bir müzik programında genellikle en son sahneye çıkan, alanında çok ünlü olan sanatçı.

astar: 1. isim giyecek, perde, çanta, ayakkabı vb. şeylerde, kumaşın veya derinin iç tarafına geçirilen ince kat. 2. isim sıvanacak, boyanacak yerlere boyadan önce sürülen kat: 3. isim gemicilikte bir şeyi sağlamlaştırmak için kullanılan bez, halat, ağaç vb.

astigmat: net görmeyen, astigmatizme tutulmuş (göz).

astroloji: yıldızlara bakılarak yapılan falcılık.

astronomi: gök bilimi

astronot: uzay adamı.

asude: rahat, sakin:
asuman: gök

: yemek.

aşama: 1. isim önem veya değer bakımından gitgide yükselen bir sıra basamakların her biri, rütbe, mertebe, paye. 2. isim varılması istenen bir amaca doğru geçilmesi gerekli dönemlerden her biri, evre, basamak, adım, merhale: 3. isim, spor bir yarışın belirli uzaklığı kapsayan bölümlerinden her biri, etap.

aşar vergisi: 1. isim, eskimiş, ekonomi türkiye’de 1925 yılına kadar tarımsal ürünün onda biri oranında aynî olarak alınan vergi. 2. isim, eskimiş, matematik ondalık. 3. isim, eskimiş, tarih ondalık.

aşerme: 1.hamile kadınların canının çekmesi. 2.aşermek durumu.

aşı: 1. isim, kimya birtakım hastalıklara karşı bağışıklık sağlamak için vücuda verilen, o hastalığın mikrobuyla hazırlanmış eriyik. 2. isim bu eriyiğin uygulanması: 3. isim bir ağacın dalı veya gövdesi üzerine, aynı familyanın daha iyi bir türünden alınan dal, göz, tomurcuk vb. parçaları kaynaştırma işi. 4. isim bu yolla eklenen parça. 5. sıfat aşılı (bitki):

aşık kemiği: 1. isim, anatomi çift tırnaklı hayvanların ön dizlerinde bulunan bir eklem kemiği. 2. isim insanın ayak bileğindeki çıkıntılı kemik.

aşılama: aşı yapma durumu

aşılma: aşılmak durumu:
aşınma: 1. isim aşınmak işi. 2. isim korozyon. 3. isim, jeoloji erozyon

aşırma: 1. isim aşırmak işi: 2. isim, mimarlık yapı çatılarında uzun mertek, aşık. 3. sıfat aşırılmış: aşırma bir eser. 4. isim, halk ağzında küçük kazan, kova, bakraç. 5. isim, edebiyat başkalarının yazılarından bölümler, dizeler alıp kendisininmiş gibi gösterme veya başkalarının konularını benimseyip değişik bir biçimde anlatma, intihal. 6. isim, hukuk özellikle para aşırma, aşırtı, ihtilas.

aşikar: açık, apaçık, belli, meydanda

aşikar: açık, apaçık, belli, meydanda

aşina: 1. sıfat bildik, tanıdık, 2. sıfat bilinen.

aşiret: dil ve kültür yönünden büyük bir türdeşlik gösteren, birçok boydan oluşan, yapısındaki aileler arasında toplum, ekonomi, din, kan veya evlilik bağları bulunan göçebe veya yerleşik nitelikteki topluluk, oymak:
aşiyan: 1. isim, eskimiş kuş yuvası: 2. isim, eskimiş, mecaz ev, oturulan yer, mesken.

aşmak: 1. -den yüksek, uzak veya geçilmesi güç bir yerin öte yanına geçmek: 2. -i süre geçmek, bitmek, sona ermek. 3. -i geçmek: 4. -e erkek hayvan dişisiyle çiftleşmek. 5. nesnesiz, argo görünmeden kaçmak:
aşure: buğday, nohut vb. tanelerle kuru yemişlerin bir arada şekerle kaynatılmasıyla yapılan bir tatlı türü, alaca aş:
ataerkil: soyda, temel olarak babayı alan ve ailede çocukları baba soyuna mal eden (topluluk), pederşahi, patriarkal.

atalet: 1. isim, eskimiş tembellik: 2. isim, eskimiş işsizlik, işsiz kalma. 3. isim, eskimiş işlemezlik. 4. isim, eskimiş, fizik süredurum.

atardamar: kalbin sağ karıncığından akciğerlere, sol karıncığından vücudun diğer bölümlerine kan taşıyan damar, şiryan, arter.

ataş: tutturmaya yarayan araç.

ataşe: bir elçiliğe bağlı uzman, elçilik uzmanı:
ate: tanrıtanımaz.

atelye: (atölye) zanaatçıların veya resim, heykel sanatlarıyla uğraşanların çalıştığı yer, işlik

ateş hattı: savaşta en ilerideki birliklerin ellerindeki silahlarla ateş açabilecekleri hat:

ateş pahası: savaşan iki kuvvetin karşılıklı olarak savaşı durdurması, bırakışma, mütareke.

ateşkes: savaşan iki kuvvetin karşılıklı olarak savaşı durdurması, bırakışma, mütareke.

atfetmek: 1. -e bir işi veya bir sözü bir kimseye mal etmek, yüklemek, isnat etmek. 2. -e yöneltmek, çevirmek:

atık: 1. isim hastane, ev, fabrika vb. yerlerde kullanılmış, artık işlenemez veya çevre için zarar oluşturan her türlü madde, 2. isim üretimden tüketime kadar olan tüm aşamalarda ortaya çıkan ve kullanıcının artık işine yaramayan maddelerin tamamı, 3. sıfat atılmış, atılan.

atıl: 1. sıfat tembel. 2. sıfat işsiz, aylak. 3. sıfat etkisiz, işe yaramaz. 4. sıfat, fizik süreduran.

atılgan: 1. sıfat çekinip korkmadan kendini tehlike veya güçlüklere atan, acar. 2. sıfat girişken.

atışma: 1. isim atışmak işi: 2. isim, edebiyat saz şairleri, belli bir ayak üzerine karşılıklı deyiş söyleme.

ati: gelecek.

atik:1. çabuk davranan, çevik,  2. eski, eski zamanla ilgili.

atlas: yüzü parlak, sık dokunmuş bir ipekli kumaş türü, saten, 1. isim, coğrafya dünyanın, bir ülkenin, bir bölgenin fiziksel ve siyasal coğrafyası ile ekonomi, tarih vb. konularda toplu bilgi vermek için bir araya getirilmiş coğrafya haritaları  erlemesi. 2. isim bir konuyu açıklamak için hazırlanmış resim veya levhalardan oluşmuş kitap:
atlet: 1. isim kolsuz, askılı fanila. 2. isim, spor atletizmle uğraşan kimse, atletizmci.

atmaca: kartalgillerden, ava alıştırılabilen küçük bir yırtıcı kuş, akkuş

atmosfer: 1. isim, gök bilimi yeri veya herhangi bir gök cismini saran gaz tabakası, gaz yuvarı. 2. isim, gök bilimi hava yuvarı. 3. isim, mecaz içinde yaşanılan ve etkisinde kalınan ortam, hava: 4. isim, fizik basınç birimi olarak kullanılan, 15 °c’de deniz yüzeyinde, 76 santimetre uzunluğunda ve tabanı 1 santimetrekare olan cıva sütununun ağırlığı (1 kilogram 33 gram).

atölye: zanaatçıların veya resim, heykel sanatlarıyla uğraşanların çalıştığı yer, işlik:
aval aval bakma: aptal bir biçimde, aptal aptal:

avam: alt tabaka, havas karşıtı:

avanak: kolaylıkla kandırılabilen veya aldatılabilen, aptal, bön.

avangart: öncü.

avanta: bir kimsenin emek vermeden sağladığı kazanç:

avantaj: 1. isim üstünlük. 2. isim kazanım. 3. isim yarar. 4. isim, spor teniste eşitliğin bozulması için alınan ilk puan.

avara: 1. isim üzerinde döndüğü ve kendisini taşıyan milden bağımsız olarak çalışan mekanizma. 2. ünlem kıyıya dayanılarak sandalın açılması için kürekçilere verilen komut. 3. isim, denizcilik bir geminin başka bir gemiden veya kıyıdan açılması.

avare: işsiz, işsiz güçsüz, başıboş, aylak:
avarız: 1. isim, eskimiş kazalar, belalar. 2. isim, eskimiş, coğrafya engebe. 3. isim, eskimiş, tarih osmanlılarda önceleri yalnız olağanüstü durumlarda, sonraları ise sürekli olarak halktan toplanan vergi.

avaz: yüksek ses, nara, avaze:
avdet etmek: dönmek, geri gelmek:

avlu: bir yapının veya yapı grubunun ortasında kalan üstü açık, duvarla çevrili alan, hayat (ıı), hanay, sahn:
avni: yardımla ilgili

avrat: 1. isim, halk ağzında kadın: 2. isim, halk ağzında karı, eş.

avret: 1.herkese gösterilmesi yasak olan bölge 2.edep yeri.

avro: avrupa birliği’nin ortak para birimi, ekü.

avşar: (afşar); oğuz türklerinin yirmi dört boyundan biri, avşar.

avşar: oğuz türklerinin yirmi dört boyundan biri, afşar

avunabilmek: avunma ihtimali veya imkânı bulunmak.

avuntu: 1. isim insanı avutan şey, oyalanacak şey, avunç, avunma: 2. isim teselli: 3. isim acı bir olayı unutturmaya çalışma, acısını hafifletme, avunma, avunç.

avunuş: avunma işi işini yapabilmek.

ay parçası: çok güzel (kadın veya kız).

ayak bağı: bir yere gidilmesine veya bir işin yapılmasına engel olan şey.

ayak bastı: bir yere dışarıdan gelen insan ve eşyadan alınan vergi, toprakbastı.

ayak oyunu: 1.hile 2. dalavere

ayak takımı: görgüsüzlükleri veya bilgisizlikleri dolayısıyla toplum içinde aşağı durumda olan kişiler, lümpen, parya:
ayak ucu: 1. isim yatılan bir yerin ayak uzatılan yeri. 2. isim, spor ayak parmak uçlarının oluşturduğu dar dayanak yüzeyi.

ayak üstü: 1. zarf oturmadan, ayakta durarak. 2. zarf kısa sürede, acele olarak, ayaküzeri:

ayakaltı: 1. isim, mecaz gelip geçenlerin çok olduğu yer. 2. isim, mecaz ortalık..

ayakçı: 1. isim ayak işlerinde kullanılan kimse. 2. isim bir iş süresince tutulan hizmetçi: 3. isim gezici satıcı, çerçi. 4. isim otobüs terminallerinde yolcuyu kendi şirketinden bilet almaya yönlendiren kimse.

ayaklanma: 1. isim ayaklanmak işi. 2. isim başkaldırı:

ayaklı gazete: laylardan herkesten önce haberi olup yayan kimse.

ayaklı koşma: halk şiirinde müstezat tarzında söylenen deyiş.

ayaklı kütüphane: pek çok konuda bilgisi olan, çok şey okumuş ve öğrenmiş olan, sorulan her soruya cevap verebilen kimse, ayaklı ansiklopedi.

ayaklı mani: cinaslı ayaklarla söylenen bir mâni türü:
ayan beyan: besbelli, apaçık, açık seçik bir biçimde:
ayartmak: 1. -i baştan çıkarmak, doğru yoldan saptırmak:  2. -i kandırmak. 3. -i birini, çalıştığı yerden ayırıp başkasının yanında çalışmaya kandırmak.

ayaz: 1. isim duru, sakin havada çıkan kuru soğuk: 2. isim çok soğuk hava.

aydın: 1. türkiye’nin ege bölgesi’nde yer alan illerinden biri. 2. sıfat ışık alan, ışıklı, aydınlık:3. sıfat kültürlü, okumuş, görgülü, ileri düşünceli (kimse), münevver, entelektüel. 3. sıfat kolayca anlaşılacak kadar açık, vazıh (söz veya yazı).

aydınlatmak: 1. -i karanlığı giderip görünür duruma getirmek, ışıklandırmak: 2. -i, mecaz bir sorun üzerine bilgi vermek.

aygın baygın: 1. sıfat bitkin. 2. sıfat duyguda ölçüyü kaçırmış: 3. sıfat kendinden geçercesine âşık, vurgun:

aygır: damızlık erkek at.

aygıt: 1. isim birçok parçadan yapılmış alet, cihaz: 2. isim, anatomi vücutta belirli bir görevi yerine getiren organ grubu: 3. isim, fizik birkaç aletin uygun bir biçimde eklenmesinden oluşturulan ve bazı belli deneylerin yapılmasına yarayan takım.

ayık: 1. sıfat sarhoşluğu veya baygınlığı geçmiş olan: 2. zarf sarhoşluğu geçmiş bir biçimde.

ayıklamak: 1. -i bir şeyin içinden, işe yaramayan, gereksiz veya istenmeyen taneleri ayırıp çıkarmak, temizlemek: 2. -i, mecaz bir görevde gereksiz görülenleri işinden ayırmak.

ayıplamak: kınamak

ayıplı mal: ayıbı, kusuru, kusurları olan.

ayırtedebilme: ayırtabilmek işi.

aykırı: 1. sıfat alışılmışa, doğru olarak kabul edilmişe uygun olmayan, karşıt, ters, mugayir, muhalif: 2. sıfat çapraz, ters. 3. sıfat toplumda görüş ve yaşayış biçimiyle uçlarda bulunan (kimse), marjinal. 4. sıfat, mecaz gidilen yol üzerinde olmayıp gidiş yönüne ters düşen: 5. sıfat, matematik bütün noktaları aynı düzlemde bulunmayan.

aylak: işsiz, boş gezen, avare (kimse):

aymaz: çevresinde olup bitenlerin farkına varmayan, sezmeyen (kimse), gözü bağlı, gafil, bilgisiz.

aynasız: 1. sıfat aynası olmayan. 2. sıfat, argo hoşa gitmeyen, kötü, yakışıksız, çirkin, ters, biçimsiz:  3. isim, argo polis.

ayni yardım: 1.para olarak değil madde olarak verilen yardım 2. nakdi olmayan yardım

ayran gönüllü: çabuk âşık olan.

ayrık otu: buğdaygillerden, kökü hekimlikte idrar söktürücü olarak kullanılan yabani bir bitki

ayrım: 1. isim ayırma işi, tefrik: 2. isim bir kimse veya nesnenin bir başkasıyla karıştırılmamasını sağlayan ayrılık, benzer şeyleri birbirinden ayıran özellik, başkalık, fark. 3. isim alt bölüm. 4. isim, mantık cinsleri ve türleri birbirinden ayıran ana karakter, fark. 5. isim ayrılma noktası: 6. isim, sinema, televizyon bir veya daha çok sahne içinde geliştirilip olayın tamamlanmış bir parçasını veren film bölüğü.

ayrışım: 1. isim ayrışma işi. 2. isim farklılık:

ayriyeten: ayrıca.

ayvaz: 1. isim, halk ağzında koca, erkek, eş.2. isim, halk ağzında, eskimiş savaş gemilerinde çalışan cerrah yardımcısı. 3. isim, halk ağzında, tarih büyük konaklarda mutfak ve yemek hizmetlerinde çalıştırılan uşak.

ayyar: dolandırıcı.

ayyaş: içkiye düşkün, içkici, içici, keş(ıı), küplü, bekri:

ayyuka çıkmak: 1. ses yükselmek:  2. dedikodu herkesçe duyulmak, yayılmak:

az buçuk: bir parça, biraz:

aza: 1. isim üye: 2. isim vücut parçası, organ:

azade: 1. sıfat, eskimiş başıboş, erkin, serbest: 2. zarf, eskimiş başıboş, erkin, serbest olarak:

azamet: 1. isim ululuk, büyüklük. 2. isim gurur:3. isim görkem, gösteriş, heybet. 4. isim debdebe. 5. isim çalım, kurum, tekebbür:

azami: 1. sıfat en çok, en üst, en büyük, en yüksek (derece, nicelik), maksimum, maksimal: 2. sıfat, matematik maksimum.

azarlamak: kırıcı ve sert söz söylemek, paylamak, tekdir etmek.

azat etmek: 1. serbest bırakmak, salıvermek. 2. eskimiş köle ve cariyelerin özgürlüğünü geri vermek.

azdırma: azdırmak işi.

azı: 1. isim köpek dişlerinden sonra içeriye doğru, alt ve üst çenenin iki yanında beşer tane bulunan ve yiyecekleri öğütmeye yarayan dişlerin ortak adı, azı dişi, öğütücü diş. 2. isim, halk ağzında öküz arabalarında ön ve arka yastıkları dingile bağlayan ağaç çivi.

azık: gereken yiyecek ve içecek şeyler, nevale:

azılı: 1. sıfat gözü bir şeyden yılmayan, azgın: 2. sıfat, mecaz çok şiddetli, korkunç:

azınlık: 1. isim bir toplulukta kendine özgü nitelikler bakımından ayrı ve ötekilerden sayıca az olanlar, azlık, ekalliyet, çoğunluk karşıtı.2. isim bir oylama sırasında sayıca az olma durumu. 3. isim, toplum bilimi bir ülkede ayrı soydan veya inançtan olan ve sayıca az bulunan topluluk, ekalliyet.

azil: görevden alma.

azimkar: iradeli, gayretli, istençli, kararlı:
azletme: azletmek işi.

azman: 1. sıfat aşırı gelişmiş. 2. isim kerestelik tomruk.

azmettirmek: bir suçu veya herhangi bir işi kesinlikle yapmasına karar verdirmek.

azrail: tanrı buyruğu ile insanların canını almakla görevlendirilen melek, alıcı, can alıcı:

Exit mobile version