Türkiye, Türklerinin son 300 yılı Avrupa kültürüne katılım çabasıyla geçti. Hatta; Paris Antlaşması, Rusya ile Kırım Savaşı’nı kazanan Osmanlı İmparatorluğu, Birleşik Krallık ve Fransa arasında 30 Mart 1856 tarihinde imzalanmış bir barış antlaşmayla Osmanlı’yı bir Avrupa devleti saymaktaydılar ama bu devletimizin parçalanması ve yıkılmasıyla son buldu.
Aslında soru şuydu; Avrupa kültürüne katılım bir medeniyet için hayır mıdır, şer midir?
Birinci olarak Avrupa kültürü dediğinizde aslında Roma- Germen kültürü demektir ve tarihsel süreç göstermiştir ki bu kültür tahakküm edici ve istilacı yapısıyla kendinden olmayan tüm kültürleri yok etme çaba ve arzusundadır.
Bu kültür dünya üzerinde kendi antropolojik genleri dışına yayılmak değil hükmetmek arzusundadır. İşte bu özelliği ile yeryüzünde kendinden başka hiçbir kültürün neşvünema bulmasına müsade edici olmadığı gibi kendi kültür havuzuna alıcı da değildir.
İkinci olarak da; Avrupa’ya dikkatlice bakıldığında bu coğrafyadaki antropolojik yapının da homojen olmaktan uzak olduğunu ve Roma – Germen kültür potasında eriyene kadar geçen sürecin oldukça can yakıcı ve kan dökücü olması nedeniyle farklı antropolojik genlerin bünyeye dahil edilmesi durumunda ortaya çıkacak komplikasyonların yeni katılan için ölümcül olması kaçınılmazdır.
Tüm bu mümkünsüzlüğe rağmen Osmanlı’nın son 200 yılı ile Cumhuriyetin tüm ömrü Avrupalılaşma ve ona dahil olma çabasından ibarettir. Avrupalıların bunun ne kadar imkansız bir şey olduğunu yüzümüze karşı haykırmalarına karşın bizim eceline aşık pervaneler misali onların çekiminden uzaklaşamamamız ciltlerce kitap yazdıracak kadar derin araştırma gerektiren bir konudur.
Anlaşılamaz olan şey Türk halkı gibi bir halkın Avrupa kültürüne katılımının gayrimümkünlüğünü ispat için; Roma- Germen kültür alanında yalnızca kendi çağdaş! kültür unsurlarını veya bu unsurların bileşenlerini değerli görmekte, geri kalan her şey, onun gözünde bir şey ifade etmemekte veya kendi kültürünün unsurlarına yakınlık ya da benzerlik nispetinde değerli bulmaktadır, bilgisini bilmek yeterli olmasına rağmen yapılan ısrar nedendir.
Roma-Germenlerin bu ruh hali Avrupalılaşma çabasında olan milletlerde bir aşağılık durumuna düşmesine yol açmaktadır. Buna örnek olarak Galatasaray Lisesi mezunu ünlü bir yazarımızın Hatay işgali üzerine, “Fransızlar büyük medeniyettir ve yenilmemelidir ancak Hatay da Türk yurdudur işgal edilmemelidir.” İkilemi manidardır.
Günümüz modern hayatı diye dayatılan yaşama şekli karşısında Roma – Germen olmayan tüm medeniyetleri geri sayılmakta ve kendini geride gören milletler içlerinden Avrupa’ya temsilciler göndermektedirler. Bu temsilciler kendi halklarının ve medeniyetlerinin ilke ve isteklerinden zamanla uzaklaşmakta, yeni öğrendikleri ve hayran oldukları kültürün esiri olmaktadırlar.
Böylece kendi medeniyeti ile Roma- Germen medeniyeti arasında köprü olması beklenen kişiler köprünün karşısına geçmekte ve kendi milli şuurunu yitirmekte, halkına tepeden bakıp onu küçümseme ve hatta ondan utanç duymaktadır.
Aslında Avrupalılaşmak ya da Avrupa kültürüne mazhariyet diğer medeniyetlerin milli bütünlüklerini yok etmekte buna Avrupa sözde medeniyetinden transfer edilen refakatçi medeniler sayesinde toplumun birliği bozulmakta ve bizatihi Roma- Germen medeniyetinin saldırıları sonucunda ona yaranamayan medeniyetler işgale ve sömürüye uğramaktadırlar. Böylece ilahi kelimatullahın buyurduğu, “Sen onların dinlerine uymadıkça yahudiler de hıristiyanlar da senden asla memnun kalmayacaklardır…” ayeti gerçekleşmektedir. Vesselam