MİMAR SİNAN VE USTALIK ESERİ – Sude Yiğiter – Öğrenci

 

           Koca Sinan da denilen Mimar Sinan
1489-1588 yılları arasında (3 farklı padişah zamanında) yaşamış olup 357 tane
eser vermiş bulunmaktadır. Bu eserler arasında şüphesiz, dünyaca ünlü bilim
adamlarının incelemesi sonucu onları hayrete düşüren, ölümsüz olarak kabul
edilen ve ustalık eserim dediği Edirne`deki Selimiye Camii bir adım öne
çıkmaktadır.
       Selimiye, Mimar Sinan’ın zekasına, ince
düşüncesine ve yüzyıllar öncesinden o anki şartlarda bu kadar çok şeyi bulup
uygulamış olmasına şaşılacak bir eseridir. Buna destek çıkacak bir olay olarak:
Selimiye Camisinin mermer kemerindeki mermer taşlarının yenilenmesi gerektiği
belirlenmiştir. Fakat yetkililerin bu mermer taşlarını nasıl yenileyecekleri
hakkında bir fikirleri yoktur. Çünkü taşlar 400 sene öncesinden kalma taşlardır
ve bu taşlar hakkında ellerinde yeterince bilgi bulunmamaktadır. En sonunda bir
proje geliştirmişlerdir ve bu proje dolayısıyla kemerdeki kilit taşı yıkıp öyle
işleme devam etmeleri gerekmektedir. İlginç bir şekilde bu kilit taşı
yıktıklarında taşın arkasında bir şişe ve şişenin içinde dürülmüş beyaz bir
kağıt bulmuşlardır. Kağıtta Osmanlıca bir metin bulunmaktadır. Metin Mimar Sinan’a
aittir. Yetkililer hemen Osmanlıca bilen bir uzmana kâğıdı okutturmuşlardır ve
kağıtta şunlar yazıyordur:
    Bu
kemerdeki taşların ömrü 400 senedir. 400 sene sonra bu taşlarda çürüme
görüleceğinden sizler bu taşları yenilemek isteyeceksiniz. Büyük bir olasılıkla
400 sene geçtiğinden dolayı yapı teknikleri değişmiş olacaktır. Sizlerde bu
kemeri nasıl yeniden inşa etmeniz gerektiğini bilemeyerek bu kilit taşı yıkarak
işleme başlamaya karar vereceksiniz. İşte bu mektubu bu kemerin nasıl yeniden
inşa edilebileceğini anlatmak için yazıyorum. (Devamında kemerin nasıl
yenilenmesi gerektiğini anlatarak mektubu bitirir.). Evet, Koca Sinan’ın
yapıtının kalıcı olması için üstün derecedeki çabası, 400 sene dayanacak kağıt ve
mürekkebi düşünüp kullanması, şuanda modern çağ insanlarının bile bulmakta
zorlandığı taşların ömrünün ne kadar olduğunun o zamanda bulması ve 400 sene
sonraki olacaklara karşın sorumluluk duygusu hissetmesi insanı kendine hayran
bırakmaya yetiyor bile.
      Camii,
1569-1575 yılları arasında; 14 bin işçi, 900 kalfa, 80 taş ustası tarafından
yapılmıştır ve toplam maliyeti 360 kese gümüş akçe ve 450 kese altın
değerindedir. 1620 m2 iç kısmın, 2475 m2 ise toplam kapladığı kısmın alanını
ifade eder. Cami, 2.Selim (Kanuni Sultan Süleyman`ın oğlu) emrinde yapılmıştır.
En başta başkent olması nedeniyle İstanbul’a yapılması düşünülmüştür  fakat 2.Selimin rüyasına Peygamberimiz
(s.a.v.) girerek yapılması düşünülen caminin,
Edirne’yi göstererek orada olması gerektiğini işaret etmiştir. Bunun
üzerine camiinin temeli Edirne’ye atılmış ve temelin oturması için bir süre
beklendikten sonra inşasına başlanmıştır. Gidilen yöne bağlı olarak toplam üç
şerefeli dört minaresinden, bazen sadece ikisini, bazen sadece üçünü ve bazen
hepsini görebilirsiniz. İki ton ağırlığındaki kubbesinin çapı 31,28m ve
yüksekliği 43,28m dir. Bu rakamlar; Ayasofya için “Müslümanlar bundan daha
büyük kubbe yapamaz” diyen gayrimüslimlerin kendi yapıtlarını eşsiz görmelerini
çürütmeye yetmiştir.
     Camiinin içine bakacak olursak müezzin
mahfilinin bulunduğu yerde mermere gömülü ters bir lale görürüz. Bu lalenin
gizemi hala sürmekle birlikte bir efsaneye göre lalenin bulunduğu bölgede
oturmakta olan Lale isimli bir kadın evini satmak istememekte ısrarcı olmuş
fakat en sonunda bir şart koşarak evden çıkmayı kabul etmiş. Bu şart: Evinin
bulunduğu bölgeye kendisine ait bir simge koymalarıymış. Bunun sonucunda adına
ithafen lale, ters bir insan olmasına ithafense ters yapılması
kararlaştırılmış.
       Soğuk havalarda içerinin ısısını düşürmemek
amacıyla caminin tabanına kanallar yapılmış ve hamamdaki sıcak sular buralara
doldurulmuştur. Dolayısıyla caminin içersi hep ılıktır. Camiinin bu işlevi
sonucunda Mimar Sinan sivri zekâsıyla belki yüzyıllar sonra keşfedilen yerden
ısıtma sistemini önceden bulup ustalık eserinde uygulamıştır.
          Camiinin kubbesini o genişliğe
oturtmak için 13 bilinmeyenli bir denklemi, bilinen 4 ana işlemden (+, /, x, -)
farklı olarak 5.bir işlem daha kullanarak çözülmüştür.                           
           1913 Bulgar kuşatmasında camiye
isabet eden topun izleri hala görünür vaziyettedir. Onarılmamasının sebebiyse
1930 yılında Atatürk ün Edirne ziyareti sırasında görüp ibret olarak kalmasının
uygun olduğunu söylemesidir. Selimiye Camiinin en bilinen özelliklerinden birisi
de iki minaresinin ikisinde de 3 farklı merdiven çıkışı olmasıdır. Asıl
şaşılacak olan minareye gittiğimizde 3 kişi 3 merdivenden aynı anda çıkacak
olursa 3 kişinin de birbirini görmeyecek şekilde çıkmasıdır.
          Mimar Sinan camiyi aydınlatmak içinde
ince düşünmüştür. Camii aydınlatmasında 275 adet kandil kullanmıştır. Bu
kandillerden çıkan sisin camiye zarar vermemesi için hava akım yönünü hesaba
katarak bir is odası yaptırmıştır. Camiinin planını yaparken bu odayı düşünmüş
ve bu oda camiinin merkezinde olacak şekilde tüm camiinin planını ona göre
yapmıştır.
      Söylenenlere göre kubbenin tek olması Allah’ın
birliğini, pencerelerin 5 kademeli oluşu İslam’ın 5 şartını, vaaz kürsülerinin
4 tane oluşu 4 halifeyi, 32 tane kapısının olması 32 farzı, 2 minaredeki toplam
6 merdivenin imanın 6 şartını, minarelerinde 12 şerefenin olması yaptıran
padişahın Osmanlı Devletinin 12. padişahı olduğunu ifade eder.
    Camiinin önünde uzanarak ayaklarını kıbleye
doğru uzatan bir Japon mimarı görenler, oturuşunu düzeltmesi için uyarıda
bulunmuşlar. Fakat bir karşılık alamamışlar. Bunun üzerine mimardan gelen seslere
kulak verdiklerinde  ‘ Bu kubbenin
varlığı imkansız, bu kubbe fizik ve matematik kurallarına aykırı, mimarlık
hayatımda böyle bir şeye tanıklık olmadım ‘ söylemlerini duymuşlar.
    Camiinin inşası esnasında halktan padişaha
bir şikayet gelmiştir. Şikayet, Mimar Sinan’ın camide çalışan işçilere adil
davranmayıp farklı miktarlarda para verdiği üzerinedir. Bunun üzerine padişah,
Mimar Sinan’ı huzuruna çağırıp olayın doğruluğunu sorduğunda Mimar, padişahtan
camiye gelmesini istemiştir. Padişah camiye gittiğinde Mimar Sinan ‘ Bu iki
işçiye ve ikisinin de vurduğu çekiç sayısına bakınız’ demiştir. İki işçi
arasındaki farkı anlayan padişah, Mimar Sinan’ın dikkati ve adaletini bir kez
daha takdir etmiştir.
Bir grup
bilim adamı, Selimiye’nin zemininin yumuşak olduğunu fark eder. Bunun üzerine hemen
işe koyulmaya başlamışlardır. Nasıl düzelteceklerini düşünürlerken caminin
zeminine günümüzde de kullanılan metal kelepçeler koymayı ve olası bir depremde
yapıtın yıkılmamasını amaçlamışlardır. Bu amaçla caminin zeminini kazmaya
başlamışlardır. Kazdıklarında hayrete düşdükleri bir manzarayla karşılaşmışlardır.
Yapacakları sistemin aynısı, karşılarında durmaktadır…
“Selimiye
gibi bir esere sahip milletin evlatlarına hocalık yapmaktan utanç duyarım.”               

‘Bir Alman Mimar
“Selimiye!
Eğer seni Türklerin yaptığını bilmeseydim, tanrı yaptı derdim.”

‘Bulgar General Alexandr
“Şu kubbe
ters çevrilip altınla doldurulsa dahi Koca Sinan’ı getirmeden yirminci asır
mimarisi bu eserin aynısını yapamaz.”

‘İngiliz Yüksek Mimar Elvis
“Selimiye
yeryüzü eserlerinin şahı olduğu gibi, Mimar Sinan’da tüm mimarların şahıdır.”

‘İtalyan Güzel Sanatlar Müdürü
“ Füzeyle
aya gitmek, bu eseri meydana getirmekten daha kolaydır.”
                                    ‘Amerikan
Yüksek Mimarlar Kurulu
                                  
                                                               

 

Exit mobile version