SAÇLAR VE HAYAT – Necmettin Türkekul – Öğretmen

featured

  

Ömür, tüm karanlıkların aydınlığa doğru değiştiği, çevrildiği, evrildiği  bir alan olarak durur orta yerde. Bedenimiz beynimiz bile zamanla karanlıktan aydınlığa doğru bir değişim gösterir öğrendikçe.
 
Öğrenmeyi örneklendirmek isteyen insan saçlarını kullanır umumiyetle. Bunun içinde “ben bu saçları değirmende ağartmadım, beni değirmenciyle karıştırma, eğer öğütülen bir şey varsa o da un değil ömrümdür hayatın taşları arasında” der.
 
İnsan kendi saçlarındaki değişime dikkatli bir şekilde bakmış olsa hayatındaki değişimleri de görebilir. Yalnızca saçlar bile anlatmaya yeterli olacaktır, hayatı boyunca kendisinde olan değişimi, zamanı, Rabbini ve insanı, ona.
 
Doğduğunda saçları sapsarıdır bu onun, ‘hayata karşı ben de varım, aciz ve zayıfım, üzerime çok gelme’ deme rengidir. Zira, ‘üzerime gelir beni sevmez, korumazsan yok olurum, beni önemse ve koru’ demenin de rengidir belki de.
 
Aynı zamanda masumiyetin ve temizliğin de göstergesidir kim bilebilir? Varoluşuna sebep olanın, ‘senin masumiyetini de göstersin diye boyadık bu renge’ deme şekli de olabilir bu.
 
Sarı renk aynı zamanda insana ait kum saatinin de işlemeye başladığını ve o kişinin sıfır noktasın da olduğunu da gösterir kendisine.
 
Zaman hızlı geçer ve saçların rengini de değiştirir. Önce koyu sarıya ve sonra gençlik yılları boyunca hangi rengi alacak ise, siyah ise siyaha, kumral ise kumrala, sarı ise sarıya, ona dönüşür.
 
Bu yıllar, insanın öğrenme ve gelişme aşamasındaki en önemli yıllarıdır da. Aynı zamanda  öğrenmesinin de en yoğun olduğu yıllarıdır.
 
Saçlar gençlik renginde iken her şey yolundadır aslında. Çünkü ihtiyaç duyulan ne varsa çevresindedir gencin. Ailesi yanında ve onu desteler durumdadır.
 
Yeni dostlar edinir ve edinilen dostlar her şeyi çok iyi de bilirler! Sık sık ailesinin istekleri ile arkadaşlarının istekleri arasında sıkışır kalır genç. Sezen Aksu’nun “Hani herkes arkadaş, Hani oyunlar sürerken, Hani çerçeveler boş“  dediği dönemdir bu.
 
Genç, aforizmalar ve mottolar kurar, onlara inanır ve çok da mutludur halinden. Hatta zaman zaman gemi azığa alarak, yediği lokmadan büyük laflar eder umursuzca.
 
Hiçbir itiraz kabul edilesi değildir. Bir kişi herhangi bir şeye itiraz ediyorsa bunun iki sebebi vardır ona göre, ya cahildir ve anlamıyordur  ya da kafası basmıyordur. Zaten hayatta arkadaşları dışında da onu anlayan kimse de yoktur. Yoksa buz gibi gerçekler orta yerde dururken anlamamak ahmaklığına kim düşebilir ki.
 
Yine saçlar siyah iken herkesle tartışılır. Tartışmalar ortak noktayı bulmak, ortada buluşmak için de yapılmaz her zaman. Daha çok kendini ispat ve ego tatmini kasmanın bir yolu olarak görülür. Ve aslında her şey de biliniyordur bu dönemde. Eğer konu, ‘tarih ise ondan iyi bileni yoktur, din ise bana göre olanı en idealidir, siyaset ise benim görüşüm tek kurtarıcıdır, spor ise benim tuttuğum takım dışındakiler süflidir, sanat ise ben daha iyisini yaparımdır’ düşüncesi tüm cismini kaplar gencin. Saçlar siyahken her şeyi yapabilecek güçte olduğunu sanır ve hatta bilir.
 
İlk düşen ak ile birlikte bocalar insan ne olmaktadır ve nereden çıkmıştır bu beyaz teller. Anne babasında görmeye alıştığı beyazlar nasıl olmuştur da onda da görünmeye başlamıştır. Bu dönem, “iş, eş, aş ve çocuk stresi midir?” buna yol açan diye çok düşünür. Hangisi olursa olsun her gün artar saçındaki aklar. Her uyandığı gün, uyuduğundan daha çoktur.
 
Bu dönemde o gençlik ve kara saçlı olduğu dönemdeki arkadaşlıklarının bir çoğu ya bitmiş ya da kalıcı dostluğa dönüşmüştür ve daha önce çok daha az şey bilen anne – babası ne kadar da çok şey öğrenmiştir bu kısacık süreçte. Neredeyse kendi okuduğu şeyleri onlarda okumuş ve en az kendisi kadar çok şey bilir olmuşlardır.
 
Saçlardaki aklar arttıkça insan ayrılıklarda yaşamaya başlar. Önce nine ve dedesi terk eder onu, sonra bilge babası bırakır, ardından sığındığı evin  muhtarı olan annesi gider dönmemek üzere.
 
Evindeki duvarda dört çerçeve dolmuştur artık. Ama durmak bilmez gidenler. Sanki gidilen yerden alınan davet herkesi çağırır da bir o kalır buralarda.
 
Sonra teyze, hala, amca, dayı gider ard arda sanki ağaçtan yaprak düşünüyormuş gibi ve en acı gidişlerden biri abisi gider insanın belki de ablası. Sanki öğrenilmesi gereken hayatı ona öğretme görevi bitmiş gibi.
 
Gidenler hep can yakar, gönül yıkar ama yapacak bir şey yoktur. Şairin dediği gibi, ‘her gidenin bir çoğu memnundur ki yerinden bir çok seneler geçer dönen yok seferinden’. Her giden bir çok şey alır götürür insandan. Kimi anılarını, kimi güven dağını kimi sığınacak limanı, kimi mihmandarını. Tabi götürdüklerinin yanında getirdikleri ve ekledikleri de vardır insana, hüzün gibi, özlem gibi ak şaç gibi.
 
Tabi bu süreçte eski tanıdıklarının yanında yenileri de girer insanın hayatına. Daha önce sevdiklerine ek belki de onlardan çok sevilecek eşi girer sonra çocukları ve onların çevresi de.
 
Artık ak saçlı olmuştur insan zira gençlik çağındaki saçlarını siyahlatan zaman, kaybettiklerinin ardından göz yaşı olmuş ve akmıştır. Zaman kaybı renk kaybına yol açmış ve sonunda saçlar bembeyaz bir hal almıştır.
 
Bu dönem kervana katılıp önden gidenlerin izini takip edecek olmanın ve onlara kavuşma arzusunun mutluluğunun galebe çaldığı bir dönem olabileceği gibi, geçmişte yapılmamış ibadetler, söylenmemiş sevgi sözlerinin pişmanlığı kaplar insanın içini. 
 
Söylenecek çok sözün, oynanacak çok oyunun, eğlenilecek çok zamanın kalmadığını anlar insan bu dönemde. Biraz maziyi anar ‘gün olur hayali cihan değer’ edasıyla, biraz ‘gençlik hayallerinin ne kadarını gerçekleştirdiğine’ bakar, kar zarar muhasebesini koyar orta yere ve terazide hangisinin baskın olduğuna bakar bu dönemde.
 
Eskilerin ‘gençler bilebilse, yaşlılar yapabilse’ dediği gibi düşünmeye başlar. Böyle olsaydı “çok daha güzel bir dünyada yaşardım” diye geçirir içinden.
 
Tezatları da düşünür insan gençken saçlara sıfat olarak ‘kara’ demeyiz de ‘siyah’ deriz, der. Oysa yaşlanınca ‘siyah’ renginin tezat sıfatı olan ‘beyaz’ı değil de ‘kara’ sıfatının tezat’ı  olan ‘ak’ı kullanırız.
 
Bu bile tek başına değişimi anlatmak için yeterlidir insan hayatında.
Uzun lafın kıssası insan yaşadıkça bir çok değişimi de yaşar ruhu ve bedeninde.
Bu değişimleri oluşturan, anları ‘anı’ olmadan anlamak, her anın ve anının kıymetini bilmek ve bunları verene şükrü bir borç olarak anlamak gereklidir.
 
İşte bu nedenle hayatımda olan herkese diyorum ki ” iyi ki varsınız ve sizleri çok seviyorum, çoğu zaman kızdıklarıma ve kırıldıklarıma bile bu duygularım geçerlidir. Vesselam.
0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
SAÇLAR VE HAYAT – Necmettin Türkekul – Öğretmen

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Giriş Yap

Açı Bakışı ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!