“Sabır öyle bir ip ki sen kopacak sanırsın ; o gittikçe güçlenir. Sen bitecek sanırsın ; o gittikçe çoğalır.”
Her zaman bir sabır noktası vardır. Ya da dayanma noktası. Bu noktaya gelince “Tamam” deriz. “Tamam daha dayanamıyorum. Bu son noktam.” Ama sonra daha da dayanabildiğimizi görürüz. Daha gitmez dediğimiz her zaman daha da gittiğini , sınırlarımızı aştığımızı görürüz. Her “Son!” dediğimizde sınırlarımız biraz daha genişler , biraz daha , biraz daha.. Sonra geriye dönüp baktığımızda “Ben burada mı son demişim.” deriz. Her geriye dönüş küçücük gereksiz bir şey gibi gelir. Aslında öyle olmadığını çok iyi biliriz. Öyle olmayacağını da.
Bu her şey için geçerlidir. Her konuda kendimizi sınırlandırırız. Sınırlarımızı hiçbir zaman aşamayacağımızı düşünürüz. Aşılamaz sınırlar koyarız kendimizce. Ama her defasında fark etmeden o sınırları daha da genişletiriz. Her sabredemediğimizde daha çok sabredebildiğimizin farkına varır daha çok sabrederiz.
Sabrın sonu selamettir derler ya o sona gelememekten korkarız her zaman. Bu yüzden sabredemeyiz biraz da. Her şey anında olsun isteriz ve istediğimiz herhangi bir şey olmadığında da anında sonumuzmuş gibi hissederiz. Bizim sonumuz ne ? Bir dersten yüksek not alamamak mı? Ya da istediğimiz bir şeyi.. Bir insanın istediğin değeri vermemesi mesela . Bizim sonumuz bunlara son demek aslında. Küçücük şeylere hayatımızı bağlamak bizim sonumuz.
Neyse ki biz son diye düşünsek de o son bir türlü gelmez. Dedim ya kendimize koyduğumuz sınırlar biz farkında olmadan çoktan genişlemiştir belki de kalkmıştır bile..