Şu sıralar, aileleri de hesaba katarsak, en az beş altı milyon vatandaşımızda, tatlı bir heyecan ve biraz da gerginlik var. Çünkü yakın zamanda üniversite sınav sonuçları açıklanacak. Yıl boyu emek verip ter döken gençlerimiz, aldıkları puanlara göre doğru bir tercih yapmaya çalışacak. Ya da bir kez daha sınava hazırlanarak, “kendi deyimleriyle” mezuna bırakacak.
Öncelikle şunu belirtmekte fayda var. Doğru tercih yapmak, en az doğru çalışmak kadar stratejik bir meseledir. Aceleye gelmez, son güne ertelenmez, tercih konusunda başkalarına vekalet verilmez. Gençlerimiz (ve tabi ki ailelerimiz) bu sürece, hem bilgi, hem de psikolojik bakımdan hazırlanmalıdırlar. Bir kere “ne olursa olsun yazıp gideceğim” ya da “ne olursa olsun mezuna bırakacağım” diyen arkadaşlarımız biraz sakin olmalıdır. Tercih konusu, fevri davranacağımız bir mesele değildir. Bu konuda oluşacak pişmanlıklar birkaç senemize sebep olabilir. Bu yüzden soğukkanlı ve akılcı hareket etmek zorunda olduğumuzu unutmayacağız. Neticede artık çocuk değiliz, oyun da oynamıyoruz.
Sevgili genç arkadaşım, üniversite tercihi, alışverişe gitmeye benzer. Gönlümüz en çok beğendiklerimizi ve genellikle de en pahalı olanları almaktan yanadır elbette. Fakat cebimizdeki paraya göre hareket etmek durumundayız değil mi? Tercih de böyledir işte. Aklımızda ve gönlümüzde bir bölüm olabilir. Puanımız yetiyorsa ne ala! Ama yetmiyorsa, elimizdeki puanı en doğru ve en verimli olarak nasıl değerlendirebiliriz, buna bakacağız.
Bu yazı dizisini,öğrenci arkadaşlarıma yol göstermek için kaleme almıyorum.Ama isterlerse onlara iyi bir yol arkadaşlığı yapmak istiyorum.Eskiler “evvel refik, bade’l tarik” derlermiş.Yani önce yol arkadaşı, sonra yol.Bir yola, yolu bilen bir arkadaşla çıkmak çok kıymetlidir.İnsan bu işin değerini en çok da yol ayrımlarına gelince farkeder.İşte üniversite tercihi de hayatımızda çok önemli yeri olan bir yol ayrımıdır.
Her yıl, belki de yüzlerce öğrencinin tercih aşamasına uzaktan ya da yakından katkıda bulunuyoruz.Bu da bizlere iyi bir donanım ve tecrübe katıyor haliyle. Yılların birikimini göz önünde bulundurduğumda, tercih konusunda bir iki kelam etme hakkımın olduğunu düşünüyorum. Ama merak etmeyin, size bir dayatma ya da yönlendirme yapma niyetinde değilim. Herhangi bir üniversitenin ya da bölümün reklamını yapmak gibi bir derdim de yok. Sizlere nasihat vermek gibi bir amaç da gütmüyorum. Zaten sizin nasihata da ihtiyacınız yok. Ama tatlı bir sohbete gerçekten ihtiyacınız var!
“Hocam ne farkı var?” dediğinizi duyar gibiyim. Şöyle ki, nasihat, sizi bir hedefe yönlendirmeyi amaçlar. Ancak sohbet, zihninizi berraklaştırır. Sağlıklı karar almanızı sağlar. Nasihat durumunda, siz aktif olmazsınız. Ama sohbette doğrudan merkezde siz olursunuz.(Olun da bir zahmet, neticede sizin tercihinizden bahsediyoruz.) Peki nasihat kötü bir şey midir? Asla! İnsan nasihat ile büyür.Nasihat ehlini bulursanız, muhakkak fikrini alın size yol göstersin. Ama ben nasihat ehli değilim.Sohbet edelim derseniz bakın o zaman varım.
“Ne olursa olsun, bulunduğum şehirde okumak istemiyorum” diyen heyecanlı arkadaşım. Seni anlıyor ve sana saygı duyuyorum. Farklı bir şehirde okumanın keyifli yanları muhakkak var..Peki ya olumsuz yanları yok mu?Ya da şöyle sorayım yaşadığın şehirde okumanın ne gibi avantajları olabilir? Peki “benim için bölüm önemli değil, yeter ki istediğim üniversitede okuyayım” diyen genç arkadaşım. Sence bölüm mü önemli üniversite mi?Sadece şimdiyi düşünme, dört sene sonrasını da düşün.
İşte sohbetimiz sırasında böyle konulara da değinecek, varsa keskin kararlarımızı her boyutuyla değerlendirecek, gerekirse yeniden gözden geçireceğiz.
Hayatının en önemli kararlarından birini vermek üzere olan okuyucu arkadaşım, diğer yazılarımı okumadan önce senden küçük bir ricam olacak. Lütfen gözlerini kapat ve tam on sene sonra nerede olmak istediğini, ne iş yapmak istediğini ve nasıl bir sosyal ortamda bulunmak istediğini biraz düşün olur mu?Bunu senden sohbetimizin daha keyifli ve verimli geçmesi için istiyorum.
Bir sonraki yazıda görüşmek üzere, sağlıkla kalınız.
Orhan DOĞANGÜNEŞ