Sokak lambalarının zayıf ışığı altında yürüdükçe uzayıp kısalan gölgesi, karanlıkta şekil değiştiren korkunç bir canavar gibiydi.
Yavaşladı, durdu. Nereye gittiğini bilmiyordu. Kaybolmuştu… Umrunda da değildi. Sallanarak ilerlemeye devam etti. Durmadan bir şeyler mırıldanıyordu. Yolunu kaybeden o değildi, ayaklarıydı. Nereye gittiğini bilmeyen, ayaklarıydı.
Az sonra sert bir rüzgar esti. Üşümüştü. Kıyafetleri yeterince kalın değildi. Daha ne kadar yürüyeceğini merak etti, kendi de bilmiyordu. Kafasını kaldırıp lambalara baktı. Birkaç sinek gördü. Havada tek tük yıldızlar…
Uyuyan bir evsizin yanından geçti, sokak hayvanlarının… Çöpleri karıştıran kediler, uluyan köpekler, kaçışan fareler…
Saatin kaç olduğunu merak edip koluna baktı ama kolunda saat yoktu. Baygın bakışlarını değiştirmeden yorgunca güldü. Daha ne kadar böyle sürecekti? Elleri ceplerinde biraz daha yürüdü.
“Çok gereksiz.” diye düşündü. “Saçma… Ve boş.” Kendi kendine konuşuyordu. Az sonra yoruldu ve kendini olduğu yere bıraktı.
… Hava aydınlandığında bile kaldırımda yüzükoyun yatan adamın cesedini kimse umursamayacaktı.