Sokrates, kent-devletinin varlık nedeni, sadece yurttaşlarının hayatlarını güvence altına almak değil onların mutluluğa erişebilmelerini mümkün kılmak, ahlaken iyi bir yaşam sürmelerini sağlamak ve yurttaşlarına iyi bir hayat temin etmektir’ der. Aynı zamanda bir eğitim kurumu olan şehir, Sokrates’e göre, yurttaşlarını gerçek mutluluğa eriştirmekle, onları ruhlarına özen gösteren iyi insanlar haline getirmekle mükemmelleşebilir. Devlete düşen, yurttaşlarının maddi unsurlarda elde ettiklerini paylaşmak ve özellikle manevi yönden, onların kendi iyilik inançlarına göre erdemli varlıklar haline gelmelerini sağlamaktır.
Sokrates devlet ile onun yasalarının defakto bir sözleşmeye dayandığını söyler. Bu sözleşme anlayışı ise temelde devlet ve devletin yasalarıyla vatandaşlar arasında bir sözleşmedir ve kaderini sosyal sistemin bütün hayatı boyunca kabul etmiş olduğu topluluğa bağlı kılmış olan insanların toplumsal düzenin kendisine bağlı olduğu kurum ve örgütleri desteklemek ve başına buyruk hareket etmemek gibi bir yükümlülüğü olduğunu ifade eder. Bu yükümlülük onun topluma ve devlete karşı ödevidir.
Yani Sokrates’e göre devlet elitist Atinalıların devlet ile yaptığı karşılıklı anlaşmanın ürünüdür. Bu ürün odur budur batı medeniyetini kendisi için düstur edindiği bir yol gösterici olmuştur.
Kendi hak ettiği mutluluğu ve erdemi elde edebilmek için tüm hakları yok sayar batı. İşte bu yüzden Avrupa yüzlerce yıl elitlerin yönettiği ve garipleri sömüren ve onlara yaşama hakkı bile tanımayan bir devlet anlayışını hayata geçirmiş ve durmadan sömürmüştür.
Farabi’ye göre siyaset; bilimdir, sanattır ve bilgeliktir. İnsan siyasi bir varlıktır. Tek başına yaşayamaz ve toplumla yaşarkende siyasete ihtiyaç duyar. İnsan, en üst siyasi teşkilat olan devleti kurabilecek kabiliyetteki tek varlıktır. İnsan, siyaset bilimini, bilgeliğini ve sanatını hem kendi tabiatında ve hem de toplumsal hayatıyla ilgili doğuştan gelen yeteneklerinde, kazanımlarıda birikimlerinde ve adalet üzerine kurduğu sistemlerde saklar.
Farabinin siyaset anlayışı insan merkezlidir ve insan toplulukları, devlet kuracak siyasi kurum ve kuruluşları tamamlayamazlarsa bu topluluk eksik topluluk olarak kadük kalırlar. Bunun dışındaki toplumlara tam topluluk denir ve bir toplum tam topluluk olunca medeni devleti ortaya çıkarırlar.
Devletlerin yapısı ve amaçları birbirine göre çok farklılıklar arz edebilir. Bir devletin kuruluş amacıyla erdemli ya da erdemsiz olabilir ancak devleti şekillendiren siyasetin temel amacı, insanın kalıcı en yüce mutluluğa uzlaştığı bir ortamda yaşamasın sağlamaktır ki bu en büyük erdemi sağlayan adalettir. Bu medeniyetin temsilcileri hiçbir zaman sömürmeyi bir erdem vasıtası olarak görmediklerinden hiç bir zaman buna tevessül etmemişlerdir.
Aslında ta Habil ve Gabilden başlayarak var olan bu iki anlayış günümüzde de savaşını sürdürmektedir. Buradan hareketle her iki devlet ve siyaset anlayışında da elitler ile halkın yeri ve duruşu farklıda olsa insanın sistem karşısındaki kazanımı emeğiyle kazandığıyla doğru orantılıydı. Bu iki düşünürün ardından ortaya çıkan ister kapitalizm olsun ister komünizm ister liberalizm olsun tüm insanlar emekleriyle doğru orantılı olarak kazanımlar elde ediyorlardır.
Şimdi ise artık emeğe dayalı bir vatandaşlık tanımı olmayan ve belki de şimdiye kadar insanlığın hiç görmediği elitist ve sosyal kontrol sisteminin temsil ettiği, eyleme göre kazanç, elde edebilen insanların var olacağı bir devlet geliyor. Artık erdemden çok daha değerli olacak şey kameraların gördüğü bölgelerde sistemin istediği uslu çocuk olma hali olacak.
Yani uzun lafın kıssası şu ki bu virüsten sonra artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak. Ne okullar, ne hastaneler ne mağazalar, ne ülkeler ne devletler, ne çalışanlar ve ne de iş yerleri eskisi gibi olmayacak.
Artık tüm işler home-ofis şeklinde yapılabilecek ve sadece buna ayak uydurabilecek olanlar iş ve yaşama imkanı bulabilecek.
Yani şimdiye kadar horona müziğine ayak uyduran ve alışkın olanlara şimdi hiç duymadıkları korona şarkısı çalınacak ve ona ayak uyduracaklar ayakta kalacak. Evet müziğe ve ritmine alışık olmadığı için şimdilik ayak uyduramayan insanlık yakında hangi müzik çalıyor ve nasıl ayak uydurmaları isteniyor ise ona ve o şekle ayak uydurmak zorunda kalacak ve uyacak. Bunu yapabilmek için müziği iyi duymak ve ayak uyduranları iyi takip etmek gerekiyor.
Bunlara hayal diyenlere yollar önce Hidroğrafya dersimize giren hocamız Turgut SAYIN ile yaşadığımız olayı örnek vererek bitireyim. Yaklaşık 30 sene önce hocamız İstanbul’a gidip gelmiş ve elinde ilk kez gördüğümüz cam bir su şişesi ile derse girmiş kürsüde duruyor ve bize;
-Çocuklar ne kadar paranız varsa bu şişe suya yatırın’ demişti.
-Niye hocam? dediğimizde,
-Bunu İstanbul’da gördüm ve bu kadarcık su 5 bin lira ( şimdiki 5 tl) dedi.
Hocamızın böylesi, o güne göre, bir çok absürt ifadesi olduğu için çok takmadık ve hatta teneffüste dalgasında geçtik. O günkü kafa yapımızla. Zira kim musluktan su içmesi varken bu şişe suyu içerdi ki ama günün sonunda hocamız haklı çıktı ve biz yanıldık. Vesselam.