Herkes bilmez ama bilenler iyi bilir.
İnsanoğlu, kalkıp da gidemediği yerlere, dalıp gidebilir.
İnsanoğlu, kalkıp da gidemediği yerlere, dalıp gidebilir.
İnsanın çocukluğunun geçtiği yerdir
memleketi. Belki de şairin dediği gibi, çocukluğunun ta kendisi.
memleketi. Belki de şairin dediği gibi, çocukluğunun ta kendisi.
İnsan, büyüdükçe gurbete çıkıyordu ama
farkında değildi. Oysa gurbet, derin bir hasretlik demekti.
farkında değildi. Oysa gurbet, derin bir hasretlik demekti.
Kimisi hatırlamak istemezdi
çocukluğunu. Kimisi de hala hatıraların içindeydi.
çocukluğunu. Kimisi de hala hatıraların içindeydi.
Hatıraları olan insan şanslı idi.
Çünkü hatırası olanın hatırı da vardı, kıymetliydi.
Çünkü hatırası olanın hatırı da vardı, kıymetliydi.
O gün gibi…
Karlı bir İstanbul sabahıydı ve ben 5
ya da 6 yaşlarındaydım. Her çocuk gibi ben de hevesle ve heyecanla kardan adam
yapmıştım.
ya da 6 yaşlarındaydım. Her çocuk gibi ben de hevesle ve heyecanla kardan adam
yapmıştım.
O gün akşama kadar yanından
ayrılmamıştım.
ayrılmamıştım.
O gece, ellerimle yaptığım adamımı,
soğukta bırakmış olmanın huzursuzluğuyla yatağa yatmıştım.
soğukta bırakmış olmanın huzursuzluğuyla yatağa yatmıştım.
Uyuyamamıştım.
Sabah kalktığımda, güneşli bir hava
bekliyordu beni. Bu güzeldi, kardan adamım demek ki üşümemişti.
bekliyordu beni. Bu güzeldi, kardan adamım demek ki üşümemişti.
Koşar adım gittiğimde gördüğüm
manzara, beklediğim gibi değildi.
manzara, beklediğim gibi değildi.
Gitmişti… Giderken de burnunu bana
bırakmıştı, ha bir de zeytin gözlerini.
bırakmıştı, ha bir de zeytin gözlerini.
Belki de bu benim ilk kaybedişimdi.
Geri gelmemek üzere giden ilk kişiydi.
Geri gelmemek üzere giden ilk kişiydi.
“Kar yağınca yeniden gelir” demişti
birisi. İnanmak istemişti yüreğim, ümitlenmişti.
birisi. İnanmak istemişti yüreğim, ümitlenmişti.
O günden sonra ne eskisi gibi kar
yağmıştı, ne de bizimkisi gelmişti.
yağmıştı, ne de bizimkisi gelmişti.
Zaten artık hiç bir şey, eskisi gibi
değildi.
değildi.
Ne portakallar eskisi gibi kokuyordu.
Ne de bisküviler eskisi kadar tatlı geliyordu.
Ne de bisküviler eskisi kadar tatlı geliyordu.
Sokaklar çocuklarla değil arabalarla
doluydu. İnanılır gibi değildi ama bir nesil, saklambaç oynamadan büyüyordu.
doluydu. İnanılır gibi değildi ama bir nesil, saklambaç oynamadan büyüyordu.
Hiç körebe olmadan, dokuz aylıkta
kaleye geçmeden, alman kale nedir bilmeden, yakar topta ortaya geçmeden ve eve
geç geldiği için babasından azar yerken, halıdaki desenleri incelemeden…
kaleye geçmeden, alman kale nedir bilmeden, yakar topta ortaya geçmeden ve eve
geç geldiği için babasından azar yerken, halıdaki desenleri incelemeden…
Çocukluk nedir bilmeden, büyüdüğünü
fark etmeden.
fark etmeden.
“Nesi var” diye sormadan, “yağ
satarım, bal satarım” diye tatlı tatlı koşmadan, mahalle maçlarında attığı
goller sonrası platonik sevdiğine kaçak bir bakış atmadan.
satarım, bal satarım” diye tatlı tatlı koşmadan, mahalle maçlarında attığı
goller sonrası platonik sevdiğine kaçak bir bakış atmadan.
Oysa oyun demek, takım ruhu demekti
bizim için. Oyun demek, bir ekibi yükseltmeye çalışmaktı, ön plana çıkmadan.
bizim için. Oyun demek, bir ekibi yükseltmeye çalışmaktı, ön plana çıkmadan.
Oyun demek, “hepimiz birimiz için,
birimiz de hepimiz için” demekti, araya ayrılık sokmadan.
birimiz de hepimiz için” demekti, araya ayrılık sokmadan.
Oyunsuz büyüyen çocukların birbirine
tahammülü olmuyordu. Oyunda kaybetmesini öğrenemeyen, hayatta kaybetmeyi
hazmedemiyordu.
tahammülü olmuyordu. Oyunda kaybetmesini öğrenemeyen, hayatta kaybetmeyi
hazmedemiyordu.
Oysa kazanmanın da, kaybetmenin de bir
düsturu ve ahlakı vardı, artık önemsenmiyordu.
düsturu ve ahlakı vardı, artık önemsenmiyordu.
Her istediğini almaya alışan çocuk,
sevgiyi de bir alışveriş gibi algılayıp tüketiyordu, platonik sevgileri hiç
olmuyordu, duygularını içinde tutamıyordu.
sevgiyi de bir alışveriş gibi algılayıp tüketiyordu, platonik sevgileri hiç
olmuyordu, duygularını içinde tutamıyordu.
Gözün göze, kalbin kalbe değmesi ona
yetmiyordu.
yetmiyordu.
Küçücük yaşta, sosyal medyada hayata
meydan okuyor, fotoğrafları yetişkinler ile yarışıyordu.
meydan okuyor, fotoğrafları yetişkinler ile yarışıyordu.
Ekmek almaya göndersen gidemeyecek
çocuklar, kendilerinden daha akıllı olan telefonları ile büyüyordu.
çocuklar, kendilerinden daha akıllı olan telefonları ile büyüyordu.
En acısı da, kar yağıyordu ve çocuklar
kardan adam yapmıyordu.
kardan adam yapmıyordu.
Oysa benim çocuk yanım, hala kardan
adamının gelmesini bekliyordu.
adamının gelmesini bekliyordu.
Ama gelmiyordu.
Halbuki bir günlüğüne de olsa gelseydi
yahu, ne olurdu?
yahu, ne olurdu?
Gelseydi ve görseydi kendisinden daha
soğuk insanoğlunu.
soğuk insanoğlunu.
Gelseydi ve hatırlatsaydı bize
yeniden, çocukluğumuzu.
yeniden, çocukluğumuzu.